Osmanlılar’ın kuruluş devrinde ele geçirdikleri büyük beldeler arasında özellikle Bursa’nın fethi, şehrin gerek stratejik konumu, gerekse iktisâdî, zîrâî ve ticârî faaliyetlerin en aktif merkezi oluşu nedeniyle, devletin ayağa kalkması ve daha sağlam temeller üzerine oturtulması açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuş; bu durumun farkında olduğu anlaşılan Seyyid Lokman ‘Aşûrî Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye’sinde yazmış olduğu bir manzûmenin sonuna, Osmanlılar’ın fethettiği ilk büyük şehir oluşu nedeniyle Bursa’nın fethine “ ام الفتوحين : Ümmü’l-fütūḥīn” (Fetihlerin anası) târihini düşürme yolunu tutmuştu[1].
Bizans imparatoru II. Andronikos’un 1303 Haziran’ında bölge tekfurlarını örgütlemek üzere büyük komutanlarından Sgouras’ı Katoikia/Kite’ye göndermesi ve Bursa tekfuru dâhil beş tekfurun Osman Gâzî’ye karşı birleşmeleri üzerine, Zî’l-hicce 702/1303 yılı Temmuz ayı içinde İznik kuşatmasının bir parçası olarak başlatılan Bursa muhâsarası; Sultan Osman’ın basit bir intikam girişiminden ziyâde aslında şehrin stratejik konumu, verimli toprak ve kaplıcaları, iktisâdî ve ticârî faaliyetlerin en önemli merkezlerinden biri olması ve Anadolu’nun ilk fetih zamanlarının kadîm hâtıralarını içinde barındırması gibi çok daha ciddî sebep ve gerekçelere dayanıyordu.
İbn Battûta Seyāḥat-nāme’sinde Bursa’nın Kaplıca bölgesine geldiği sırada, burada karşılaştığı bir zâviyenin önceki Türkmen hükümdarlarından biri tarafından yaptırıldığına dikkati çekerek, İznik’in Süleymân Şah tarafından fethinin ulaştığı sınırları aydınlatacak çok önemli bir ayrıntıya yer vermiştir:
ثم سرنا الى مدينة برصى ... مدينة كبيرة عظيمة ، حسنة الأسواق ، فسيحة الشوارع ، تحفها البساتين عن جميع جهاتها والعيون الجارية بخارجها نهر شديد الحرارة يصب في بركة عظيمة وقد بنى عليها بيتان ؛ أحدهما للرجال ولآخر للنساء والمرضى يستشفون بهذه الحمة ويأتون اليها من أقاصي البلاد وهنالك زاوية للواردين ينزلون بها ويطعمون مدة مقامهم وهي ثلاثة أيام عمر هذه الزاوية أحد ملوك التركمان ونزلنا فى هذه المدينة بزاوية الفتي أخي شمس الدين من كبار الفتيان ...
“Sonra Burṣā şehrine doğru ilerledik. [Burası] çarşıları güzel, caddeleri seyahate elverişli, her tarafı göz kamaştırıcı bostānlarla kaplı, geniş bir kuyu içine dökülen şiddetli sıcak su kaynakları dış tarafına akıp kaplıcalarda toplanan büyük bir şehirdir. Onun üzerinde birisi erkekler, diğeri kadınlar için kurulmuş iki ev vardır; farklı beldelerden bu ḥamam (kaplıca)ya gelirler ve hastalıkları için şifāʾ elde ederler. Aynı zamanda burada, gelenlerin üç gün boyunca içinde konakladıkları ve kaldıkları süre boyunca yemek yedikleri bir de zāviye vardır. Bu zāviye eski Türkmān hükümdarlarından biri tarafından yaptırılmıştır. Biz bu şehirde fütüvvet ehlinin büyüklerinden olan, fetāʾ Aḫī Şemsü’d-dīn’in zāviyesinde konakladık.”[2]
İbn Battûta’nın 732/1332 yılına âit olan bu gözlemleri, Kutalmış-oğlu Süleymân Şâh Osmanlılar’dan iki buçuk asır önce, 467/1075’te İznik’i fethettiği sırada[3] o zamanlar kaplıcasıyla meşhur küçük bir yerleşke olan Bursa’yı da fethettiğine ve bizzat kendisinin veyâ beylik vârislerinden Ebû’l-Kāsım ya da Ebûl’l-Gâzî’nin kaplıcaya gelenlerin konaklamaları için bir zâviye inşâ ettirdiğine kesin bir kanıt teşkil eder.
Bosna’lı Nişâncı Hüseyin Efendi Bedāyiʿu’l-Veḳāyiʿ adını taşıyan kroniğinde, Orhan Gâzî’nin Bursa’yı fethettikten sonra akıllı ve tedbîr sâhibi devlet ricâlini huzûruna toplayarak, Yenişehir’den sonra Dîvân kuracağı ve devletin yönetim sistemini daha sağlam bir zemîne oturtacağı daha geniş bir saltanat yurdu tutmak istediğini; onların ise ona iktisadî, ticarî ve ziraî yönden gelişmiş bir şehir olmasını gerekçe göstererek Bursa’yı başkent yapmasını tavsiye ettiklerini şu ilginç ifadeler ışığında haber vermektedir:
“Ebū’l-meġāzī Sulṭān Orḫān-ı Ġāzī Sulṭān-ı ʿālī-şān olub, rūz be-rūz leşkeri firāvān ve Bāb-ı ʿālī’si merciʿʾ-i ahālī vü eʿālī olmaġla: ‘Dīvān itmek içün bir vāsiʿ mekān ve tenezzeh ü taʿayyüş içün bir şehr-i Firdevs-nişān lāzım olmışdur!’ diyü ʿuḳalā ve aʿyān-ı devleti ile meşveret eyledikde, pīrān-ı rūz-gār-dīdelerden baʿżıları: ‘Benüm devletlü Sulṭān’um! Pādişāhān bir şehristānda mekān ṭutmaḳ gerekdür ki; ol şehrde taḥṣīl-i māl ve hem teshīl-i vücūh-ı maʿīşet-i ʿumūm-ı ricāl mülāḥaẓa olına. Bunlaruñ ḥuṣūli zirāʿat ü ḥirāset ve ticāret ü ṣanāʿat ile olur. Bu taḳdīrce şehr-i behcet-āsāʾ-i Burūsa’da bunlaruñ ahālīsi mevcūd ve müheyyādur. Bir şehr-i muʿaẓẓamdur ki; eṭrāf u eknāfı mezāriʿ ü merāʾiʿ olub, kendüsi bāġ u bostān u gülistān olub, āb-ı zülāl her ḫānelerinde salsāldür. Ekinciler murādları üzere eküp-biçüp maḥṣūl alurlar ve aḳṣā-yı maġrib-zemīn ve memālik-i Frenk’den ve ser-ḥadd-i şarḳīʾ-i Türkistān, tā memleket-i şeb-rengān-ı Zeng, her kes dīnār-ı surḫ-ı maġribī ve derāhim-i ḳamerī ile gelüb ticāret iderler. Ve tuvānā vü dervīş yāz u ḳış ṣafā vü ʿıyş idüb, bī-teşvīş olacak kūşeleri bī-ḥudūd, eyyām-ı ḥārrede ṣovuḳ ṣuları ve hengām-ı şitāda ḳaplucaları olub, bilā-ḫurd u bī-minnet istiḥmām iderler.’ deyüb ve buña meṣābe ol-deñlü evṣāf-ı cemīlesin beyān idüb: ‘Dārü’s-salṭanat olmaġa lāyıḳ ve münāsibdür!’ diyü müttefiḳu’l-kelām oldılar, Sulṭān Orḫān daḫı reʾylerüñ pesend idüp Burūsa şehrini dārü’l-mülk eyledi.”[4]
Bu rivâyetin içeriğinin bir görgü şâhidi olan ve ele geçirilişinden on yıl sonra şehre gelmiş bulunan İbn Battûta‘nın yukarıdaki tasvirleri ile bire-bir uyuşması; Hüseyin Efendi’nin naklettiği bu bilginin târihî açıdan sağlamlığını ve ona benzer çağdaş bir kaynağa dayandığını kuşkusuz bir biçimde ortaya koyar. Nitekim gerçekten de Orhan Gâzî, Osman Gâzî’nin 700/1301’de bir saray yaptırıp kendisine tahtgâh edindiği ilk başkent Yenişehir’den sonra, devletin ikinci yönetim merkezini daha esaslı ve kapsamlı bir şekilde Bursa şehrinde kuracak; ilk umûmî, örfî ve ticârî kanunları burada çıkartarak, devletin aslî temellerini daha sağlam bir şekilde atmış olacaktır.
Bursa’nın Fetih Târihine Işık Tutan Çağdaş Kayıtlar ve Onları İzleyen İkincil Kaynaklardaki Atıflar
Daha önce üç farklı çalışmamızda daha gösterdiğimiz üzere; Bursa’nın fethinin kuşkusuz en önemli tartışma konusunu onun hangi târihte fethedildiği sorunu teşkil etmekte, onu ise yine bu ilk mesele ile doğrudan bağlantılı olan; o târihte Osman Gâzî’nin hayatta olup-olmadığı, şehrin onun saltanatı döneminde alınıp-alınmadığı problemi tâkip etmektedir[5].
Bursa’nın ne zaman fethedildiği ve Osman Gâzî’nin bu fethi görüp-göremediği meselesi Osmanlı müverrihleri arasında öteden beri tartışılmaya devam etmiş; çağdaş hiçbir bulgunun ortada olmaması nedeniyle, bozulmuş ortak bir Taḳvīm’den Fâtih ve II. Bâyezîd dönemlerinde yazılmış birkaç kroniğe aktarılan ve daha sonra geç târihli birkaç Bizans kroniğinde de tekrarlanan “1326” târihi, modern târih yazımında kolaycı bir yaklaşımla diğerlerinden daha doğru ve güvenilir kabul edilmiştir.
Tümü XV. yüzyılda kaleme alınmış ikincil kaynak mesâbesindeki tüm Osmanlı kroniklerinde Bursa’nın Osmanlılar tarafından fethediliş târihi, çoğu kez istinsah hatâları ve Osman’ın ölüm, Orhan’ın cülûs târihlerindeki karışıklıklar sebebiyle, 1310-1327 gibi birbirinden tamâmen kopuk ve alâkasız uzun bir zaman aralığına yerleştirilmiştir. Osmanlı müverrihleri arasında aslî kaynaklara bütünüyle vâkıf oluşu ve tenkidî yazım metodu ile dikkati çeken Mehmed Neşrî ise, Kitāb-ı Cihān-nümā’sında diğer kaynaklarda verilen bu târihlerin hepsini asılsız kabul ederek, Bursa’nın fetih târihini: “Bu fetḥüñ tārīḫi hicretüñ yedi yüz yigirmi ikisinde vāḳıʿ oldı, Burūsa’nuñ fetḥi bu tārīḫden olduġına hīç nizāʿ yoḳdur.” cümlesiyle çok net ve kesin bir şekilde vermiştir[6]. Neşrî’nin zikrettiği bu 722/1322 tarihi, tüm Osmanlı kaynakları arasında Bursa’nın fetih tarihine yönelik kesin te’yidle verilmiş yegâne târihtir.
724/1324 yılı Haziran ayında Bursa’ya gelip Sultan Orhan’ı sarayında ziyâret eden Hacı Kāsım el-Bağdâdî, Seyāḥat-nāme’sinin daha önce ilkin XVII. yüzyılda kopyalanmış rulo nüshasına ve bilâhare 750/1350’de oğlu tarafından yazılmış orijinal nüshasına dayanarak yayınladığımız çağdaş kayıtlarında[7], Neşrî’nin kesin te’yidle verdiği bu 722/1322 târihini bir görgü şâhidi olarak kesin bir ifâdeyle te’yid eder. Müellif şehre gelişinden birkaç ay önce vefât etmiş olan ‘Osmân Gâzî’den المرحوم المغفور “el-merḥūmü’l-maġfūr” ifadesiyle söz ettiği ilgili satırlarında, “ بعد فتح البورصا : Būrṣā fetḥi sonrası” 724/1324 yılında geldiği şehrin bu târihten iki yıl önce alındığına açıkça işâret ederek şöyle der:
وتوجهت مع أصحابى إلى نحو البورصا عند خليفة العالم وسلطان الإسلام اورخان خان الغازى بن السلطان المرحوم المغفور السلطان عثمان خان الغازى ، بعد فتح البورصا وأخذها من يد الكفار بسنتين .
“Aṣḥābım (yoldaşlarım)la birlikte Būrṣā ṭarafına, merḥūmü’l-maġfūr es-Sulṭān Ġāzī Sulṭān ʿOs̱mān Ḫān’ın oğlu, Ḫalīfetü’l-ʿālem (Yeryüzünün Halîfesi) Sulṭānü’l-İslām (İslâm Sultânı) Ġāzī Sulṭān Orḫān Ḫān’ın katına doğru yöneldim. Būrṣā fetḥi sonrasıydı, orayı kāfirlerin elinden alalı iki yıl olmuştu.”[8]
Bursa’nın 722/1322’de fethedildiğini gösteren çağdaş kayıtlar yalnız Bağdâdî’nin bu izlenimleriyle de sınırlı değildir. Onun Sultan Orhan’ı Bursa’da ziyâretinden tam dokuz ay önce, Osman Gâzî’nin daha hayatta iken Ramazân 723/Eylül 1323’te gelini Asparuça Hâtûn’a vermiş olduğu Arapça vakfiyede ona Yalova yakınlarındaki yedi köyle birlikte: والمزرعة المدعوة الچفتلكى بالقلى الكائنة بقضاء بروسه : “Burūsa ḳażāsına kāʾin (yerleşik) bulunan ‘Balıḳlı-çiftlük’ adlı mezraʿa”yı da vakfettiğinin açıkça belirtilmiş olması[9]; Bursa’nın 723/1323’ten daha önceki bir târihte, yâni gerçekten 722/1322 yılında fethedilmiş olduğunu kurucu hükümdar hayatta iken düzenlenmiş bir başka çağdaş belge olarak tey’id eder.
Nitekim ‘Abbâsî Dîvân kâtiplerinden Kudâme bin Ca‘fer’in (ö. 337/948) 320/932’de yazdığı Kitābu’l-Ḫarāc ve Ṣınāʿati’l-Kitābe adlı mâliye ve teressül kitabının Köprülü Kütüphanesi’nde yer alan yazma nüshasının unvan yaprağında, Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrindeki ilk Osmanlı fetihleri hakkında 760/1359 târihli kadîm bir Taḳvīm’den aktarılan kronolojik kayıtlar arasına Bursa’nın fetih târihi, -Bağdâdî’nin çağdaş satırları ve vakfiyedeki bu atfa paralel bir biçimde-: “فتح قلعہ بورسا ، سنه : ٧٢٢ : Būrsā ḳalʿasının fetḥi, sene: 722.” şeklinde kaydedilmiştir[10]. Bilinen en eski Osmanlı kronoloji listesini teşkil eden bu Taḳvīm metninin, Sultan III. Murad’ın ölümünden sonra 1004/1596’da oğlu Sultan III. Mehmed’e sunulmuş geç döneme âit bir başka revizyonunun ilk satırlarında da, -yine bu çağdaş Seyāḥat-nāme ve vakfiyeye eşdeğer şekilde- şehrin henüz hayatta iken “ عثمان غازي خان : ʿOs̱mān Ġāzī Ḫān” tarafından ele geçiriliş târihi: فتح بورسه ، سنه ٧٢٢ : “Fetḥ-i Būrsa, sene 722 (1322).” ifâdesiyle verilmiştir[11].
Bu üç çağdaş kaynak, belge ve onları tâkip eden diğer kaynakların yanı sıra, Sultan Orhan adına kaleme alınmış olan Menāḳıb-ı Orḫānī adlı çağdaş kroniktan aktarılan özgün bir metinde de, onun Bursa’nın fethinden sonra “ḳırḳ bir yıl” süreyle Beg-Sarayı’nda hüküm sürdüğü belirtilerek: “Tamām ḳırḳ bir yıl dergāhında kös-i salṭanat dögüldi.” cümlesine yer verilmiştir ki[12]; Orhan’ın ölüm yılı olan 763/1362’den “ḳırḳ bir yıl” çıkarıldığında bu târih de yine şehrin ele geçirildiği 722/1322 yılına tekabül etmektedir.
Bu çağdaş kayıtlara ilâveten, yine bu gibi özgün kaynak ve verilere dayandığında şüphe olmayan Süleymâniye Kütüphânesi’nde kayıtlı bir Cülûs listesinde: “ جلوس سلطان اورخان فى سنه : ٧٢٢ : Sulṭān Orḫān 722 yılında cülūs etti.” denilerek[13], Orhan’ın 722/1322’de gerçekleşen Bursa’daki bu ilk cülûs zamânına işâret edildiği gibi; XVII. yüzyılda hazırlanmış bir Silsile-nāme nüshasının içinde de Sultan Orhan’ın Bursa’yı fetih târihi yine: بعده شهر برساى فتح ايلدى ، بو تاريخده ׃ ٧٢٢ “Baʿde-hū şehr-i Bursā’yı fetḥ eyledi, bu tārīḫde: 722.” şeklinde verilmiştir[14].
Neşrî’nin kullandığı 760/1359 civârına âit kadîm Taḳvīm’i gördüğü açıkça anlaşılan Küçük Nişâncı Mehmed Paşa, Tārīḫ-i Münteḫab li’l-Fehmi’l-ʿAḳreb’inde Kudâme’nin eserinin başına da kısmen kaydedilen bu çağdaş Taḳvīm’deki özgün veriyi aktararak: “ فتح قلعۀ بورسا ، في سنه : ٧٢٢ : Būrsā ḳalʿasının fetḥi, sene: 722.” cümlesini aynen tekrâr eder[15]. Rivâyetlerinde büyük ölçüde Neşrî’yi tâkip ettiği anlaşılan Seyyid Lokman ‘Aşûrî de Zübdetü’t-Tevārīḫ’inde: “Burūsa’nuñ üzerine varılup, kefereʾ-i fecere ile niçe gün ceng ü cidāl ve ḥarb u ḳıtāl olınup, āḫir bi-ʿināyeti’llāh fetḥ olınup, Burūsa küffār-ı ḍalālet-ās̱ār ile mülevves̱ iken İslām-ı saʿādet-nişānla münevver oldı ki, Hicret’üñ yidi yüz yigirmi ikisiydi.” demek sûretiyle[16], şehrin yine 722/1322’de ele geçirildiğine çağdaş kaynaklara paralel bir çizgide dikkati çeker.
Bursa’nın bilinenden tam dört yıl önce 722/1322 yılı içinde ele geçirildiği bilgisi; Orhan’a sunulmuş bu özgün Taḳvīm’e odaklı mufassal bir kroniği kullandığı aşikâr olan Evliyâ Çelebi tarafından da, Seyāḥat-nāme’nin II. Cild’inde: “Bursa’yı kemā-kān muḥāṣaraya şürūʿ idüp, Ḳapluca ṭarafından Orḫān Beg, Puñar-başı ṭarafındaki ḳulleden Orḫān Beg’üñ birāder-zādesi Tīmūr Beg ve Balabancuḳ Beg ṭaġ ṭarafındaki ḥavāle yirinden muḥāṣara idüp, cānib-i erbaʿadan imdāda gelen küffārları cümle dendān-ı tīġdan geçürüp, derūn-ı ḳalʿada müteḥaṣṣın olan keferelere ḳaḥṭ [u] ġalā müstevlī olup, āḫir küffār bir sene muḥāṣaradan ṣoñra vire ile, bā-ṣulḥ ḳalʿayı Orḫān Ġāzī’ye sene 722 tārīḫinde teslīm itdiler.” cümleleriyle açıkça dile getirilmiştir[17]. Aynı şekilde müellif, Seyāḥat-nāme’sinin bir başka yerinde Bursa’daki “Irġandı Köprüsü”nün yapılış ve isminin ortaya çıkış hikâyesini aktarırken: “Sene 722 (m. 1322) tārīḫinde Orḫān Ġāzī Burūsa’yı fetḥ idüp, bir mücāhid fī-sebīli’llāh, ʿāşıḳ-ı cān vaḳt-ı şāfiʿîde ḥammāma giderken bu cisr maḥallinde” yaşanan garip bir hâdiseden söz ederek, burada da şehrin fethinin 722/1322’de gerçekleştiği bilgisini yinelemiştir[18].
Bursa’nın Merkez kazâsının fethinden sonra çevresindeki diğer beldelerinin fethinin ise 724/1324 yılı başlarında tamamlandığı, şehrin fethini daha bütüncül bir yaklaşımla bu çevre beldeleri de hesâba katarak tamamlanmış gösteren eski Taḳvīm kayıtlarından kesin olarak tespit edilebilir. Nitekim fetihten bir asır sonra, 824/1421 yılında düzenlenmiş olan en eski târihli Farsça Taḳvīm’de: وفتح بروصا والوباط وولايتش صد صالست “Burūṣā ve Ulūbāṭ, vilāyetleriyle fetḥ olunalıdan berü yüz yıldur.” denilerek, fethin çevre yerleşim bölgeleriyle birlikte 724/1324’te tamamlandığı açıkça belirtildiği gibi[19]; sıralama itibâriyle bu Taḳvīm’i tâkip eden, Zî’l-hicce 848 (Mart/Nisan 1445) ve 850/1446’da Türkçe hazırlanarak Sultan II. Murad’a sunulmuş diğer iki Taḳvīm’de de yine şehrin “vilāyetleriyle” birlikte fethinin 724/1324’te tamamlandığı bilgisi tekrâr edilmiştir.
Bu kronolojik veriler kimi zaman sadece yılı, kimi zaman ayı ile birlikte; Orhan’ın cülûsunun ilk aylarında bastırdığı çağdaş maddî bîrer kanıt olan kimi sikkelerinde de açıkça yer alır. Babasının ölümünü tâkiben Bursa’nın çevre beldeleriyle birlikte fethi tamamlanınca, Orhan’ın tahta çıktığı 724/1324 yılı başlarında bastırdığı; bir yüzünde Kelime-i Tevhîd ve Hulefâ’-i râşidîn’in isimleri, diğer yüzünde: السلطان الٲعظم اورخان بن عثمان ـ خلد الله ملكه ـ “es-Sulṭānü’l-aʿẓam Orḫān bin ʿOs̱mān -ḫalleda’llāhu mülkehū-” ifadeleri bulunan sikke tipinin üst köşesine: ۷۲۴ = 724 (m. 1324) târihi, alt köşesine: بروسه “Burūsa” ibâresi darp ettirildiği gibi[20]; aynı târihte bastırdığı bir başka sikkesinin ise bir yüzünün alt kenarına: “ بروصَا : Burūṣā” darp yeri ismi, diğer yüzünün de aynı kenarına: “ را ۷۲۴ : R.e. 724” târihi yerleştirilmiştir[21]. Bunlardan ikincisinin üzerindeki ayrıntılı târih, bizzat Sultan Orhan’ın Rebî‘u’l-evvel 724 târihli Mekece vakfiyesi ile te’yid görmekte; ayrıca Seyyid Kāsım’ın çağdaş notlarından sonra bu vakfiyenin bizzat Bursa sarayında düzenlendiğine de ikinci bir delil teşkil etmektedir.
Özetle yukarıdaki resmî belge ve çağdaş kaynaklara eşdeğer şekilde, bu sikkelerde çok açık bir şekilde okunan darp yer ve târihleri de, 722/1322’de kalesi ve merkez kazâsı çoktan fethedilmiş olan Bursa’nın genel fethinin ise kuşkusuz bir biçimde 724/1324’te nihâyete erdiğine, dolayısıyla her hâl ü kârda şehrin fethinin kesin olarak 726/1326’dan önce gerçekleştiğine ışık tutar[22].
Bursa’nın Gerçek Fetih Yılının Tespitinde Osman Gâzî’nin Ölüm Târihinin Önemi:
Bursa’nın fetih zamânını Osman Gâzî’nin ölüm anlarına odaklı olarak işleme yöntemi yegâne bir tarzda ilk kez Neşrî tarafından gündeme getirilmiş; onun bu konudaki tespitlerini makûl bulan İbn Kemâl de daha sonra kroniğinin ilk Defter’inde bu bilgileri tekrâr etmiştir[23]. Yine Neşrî’nin kullandığı 760/1359 târihli Taḳvīm’i gördüğü anlaşılan Behiştî Ahmed Çelebi de, -muhtemelen bu Taḳvīm’deki bir sıra kayması yüzünden- olayların aslî kronolojisini ikişer yıl öne çekerek, Taḳvīm’in orijinal ilk metninde Orhan’ın vekâleten tahta geçiş yılı olması gereken 720/1320’yi Bursa’nın fetih yılı, şehrin asıl fetih târihi olan 722/1322’yi ise Osman Gâzî’nin ölüm târihi olarak göstermiştir[24]. Nitekim bu iki yıllık farkın bir sıra kaymasından kaynaklandığı tezimizi doğrulayacak şekilde, gerçekte Sultan Osman zikredilen bu târihten tam iki yıl sonra, 723/1323’ten 724/1324’e geçiş aralığında vefât edecektir.
Nitekim Oruç Beg kroniğinde Osman Gâzî’nin Bursa’nın fethinden sonra da yaşamaya devâm ettiğini açıkça belirtmiş; bir takdim-te’hirle onun başlangıçta kuşatmaya katılmayıp oğlu Orhan’ı göndermesinin ayağındaki nikris hastalığından kaynaklandığına işâret ederek: “Orḫān Ġāzī Būrsā’yı feth itdükden-ṣoñra ʿOs̱mān Ġāzī henüz ḥayātda idi. Ammā ʿOs̱mān Ġāzī Būrsa fetḥ oldıġında ayaġı aġrurdı, anuñ-çün Burūsa ġazāsına gelmādi ve hem bir sebebi daḫı buyıdı kim: ‘Orḫān benüm zamānumda şevket dutsun, il-memleket aña dönsün!’ dirdi, anuñ-çün varmadı.” bilgisini vermiştir[25]. Bu noktada Osmanlı kroniklerinin çoğunda Osman Gâzî’yi Bursa’nın fethini göremeden ölmüş, oğlu Orhan’ı ise onun ölümünden kısa bir süre sonra şehri fethetmiş gösteren rivâyetin de; aslında 723/1323 sonlarında vefât eden Sultan Osman’ın, oğlu Orhan’ın 724/1324 yılı başında çevre fetihleri tamamlayışını göremeden ölmesinin yanlış bir şekilde anlaşılmasından doğduğu düşünülebilir.
Bursa’nın Osman Gâzî henüz hayatta iken 722/1322 yılında fethedildiği konusunda Hacı Kāsım-ı Bağdâdî’nin özgün satırlarını doğrulayan en önemli çağdaş kanıtlardan biri de, ondan sekiz yıl sonra Bursa’ya gelmiş olan ünlü seyyah İbn Battuta’nın Seyāḥat-nāme’sine kaydettiği önemli bir bilgiden ibârettir. Bir görgü şâhidi olan İbn Battuta, Bursa’nın 723/1323 sonlarında henüz hayatta olduğunu Asparuça Hâtûn Vakfiyesi’nden, 724/1324 başlarında öldüğünü ise bu târihte düzenlenen Mekece Vakfiyesi’nden öğrendiğimiz ‘Osmân Gâzî tarafından bu târihlerden daha önce fethedildiğini eserinde açıkça dile getirerek şöyle demiştir:
ووالده الذي استفتح مدينة برصا من أيدي الروم وقبره بمسجدها وكان مسجدها كنيسة للنصارى . ويذكر أنه حاصر مدينة يزنيك نحو عشرين سنة ومات قبل فتحها ، فحاصرها ولده هذا الذي هو ذكرناه اثني عشرة سنة وافتحها ...
“Onun (Orhan’ın) babası Rūm’un elinden Burṣa şehrini fetḥetmiş. Ḳabri oradaki bir mesciddedir. Oranın mescidi önceleri hıristiyanların kilisesi imiş. Söylendiğine göre; o Yeznīk (İznik) şehrini de yirmi sene kadar kuşatmış, ancak fetḥini göremeden ölmüş; ẕikrettiğimiz bu oğlu (Orhan) on iki sene daha kuşattıktan sonra nihâyet onu fetḥetmiş.”[26]
Nitekim Osman Gâzî’nin daha önce gelini Asparuça Hâtûn’a verip de, onun sonradan oğlu İbrâhîm’e vakfettiği yedi köy ve bir mezra‘ayı tekrar geri almak istemesi üzerine düzenlenen 723/1323 târihli vakfiyesinde, aynı mıntıkada yer alan yedi köyün dışında kalan: “ والمزرعة المدعوة الچفتلكى بالقلى : Balıḳlı-çiftlük’ adlı mezraʿa”nın “ الكائنة بقضاء بروسه : “Burūsa ḳażāsına kāʾin (yerleşik)” olduğunun açıkça belirtilmesi; bu mezra‘anın önce Asparuça Hâtûn’a vakfedildiği, sonra oğlu İbrâhîm’e devredildiği ve ardından tekrar iâdesinin istenildiği tüm süreçler hesâba katıldığında, Bursa’nın bu târihten en az bir yıl, hattâ daha da uzun bir zaman önce, yâni -diğer çağdaş kaynaklara tam bir paralellikle- 722/1322 yılı içinde fethedilmiş olduğu sonucu kendiliğinden ortaya çıkar. Şu hâlde Seyyid Kāsım’ın işâret ettiği zamanla tam olarak örtüşen bu çağdaş kaynak ve belgeye göre de, Bursa’nın fethinin 1323 yılı Eylül’ünden daha sonraki bir târihte gerçekleşmiş olması imkânsızdır.
Ünlü Rum müverrih Laonikos Chalkokondylas Historia’sında, İbn Battuta’nın yukarıdaki gözlemleri ve Asparuça Hâtûn vakfiyesinin tanıklığına eşdeğer bir çizgide Bursa’yı hayatta iken bizzat Osman Gâzî’nin fethettiğini bildirmekle kalmamış; onun bu büyük şehri tâ ki ölümüne kadar çevre bölgelerde devâm eden fetihler için bir harekât merkezi olarak kullandığını, hattâ ölümünden önce oğlu Orhan’a devlet teşkilâtının temellerini burada bizzat kendisinin attırdığını da çok açık ve net bir şekilde vurgulamıştır:
“[Ὀτουμάνον] πρῶτον δὴ τοῦ γένους τούτου ἄλλας τέ οἱ πόλεις ὑπαγόμενον ἐν τῇ Ἀσίᾳ, ἐν δὲ δὴ καὶ Προῦσαν τὴν ἐν Μυσίᾳ πόλιν καὶ τότε εὐδαίμονα παραστησάμενον, ὑπὸ λιμοῦ ἐκπολιορκῆσαι ἑλόντα τὴν πόλιν, καὶ ἐν αὐτῇ τὰ βασίλεια ποιη σάμενον, καὶ ἀπὸ ταύτης ὁρμώμενον ἔργα μεγάλα τε καὶ περιφανῆ ἀποδειξάμενον, παῖδάς τε καὶ ἀρχὴν οὐ φαύλην καταλιπόντα τελευτῆσαι ἐν Προύσῃ. τοῦτον δὲ ἴσμεν ἡμεῖς τοῦ γένους τοῦδε τά τε ἄλλα ὡς οἷόν τε ἄριστα καθιστάντα, καὶ τὴν ἀρχὴν ἐς τὸ ἐπιτηδειότατον αὐτῷ καταστησάμενον, τάξιν τε ἀρίστην ἀποδείξασθαι ἀμφ' αὐτόν, ἣν θύρας βασιλέως καλοῦσι…”
“[Osman] Asya'daki kendilerine âit diğer şehirleri, Mysia’daki en müreffeh şehirleri olan Prousa (Bursa)’ya bağlı kıldı. Bu şehri bir kuşatma ile fethedip orada hükümdarlığını kurdu, burayı kendisine üs edinip kullanarak, çok büyük ve şanlı işler yaptı. Ayrıca Prousa’da öldü, ondan arta kalanlar geride bıraktığı çocuklarıydı. Onun kendi insanları için mümkün olduğunca mükemmel bir devletin temelini attığını ve yönetimini en uygun şekilde kurduğunu biliyorum. O kendisine ‘Saltanat kapısı’ adını verdiği muhteşem bir yönetim kurmuştu…”[27]
Yukarıdaki üç çağdaş kaynak ve belge ile tamâmen aynı çerçeveye oturan, Chalkokondylas’ın yine çağdaş bir kronikten aktardığı bu özgün satırlar da; hem Bursa’nın sağlığında bizzat Osman Gâzî tarafından alındığını, hem onun fetihten sonra oğluna devletin temellerini kendi elleriyle attıracak kadar daha yaşadığını, hem de -vakfiyeye paralel bir çizgide- onun burayı çevre beldelerin fethinde bir harekât üssü olarak kullandığını târihî açıdan kesinlik noktasına taşır.
Şu hâlde geç dönem Osmanlı kroniklerine tek bir kaynak grubunun sürekli tekrârı sonucu giren ve yanlış bir şekilde literatüre yerleştikten sonra, onların etkisinde kalmış birkaç Bizans kroniğine de aynen intikâl eden, ancak bugüne kadar çağdaş tek bir materyalle dahi te’yid edilemeyen 726/1326 târihinin tam aksine, tüm çağdaş belge ve kaynakların Bursa’nın 722/1322 yılında fethedildiği noktasında birleştikleri âşikârdır.
Târih ilmi “bilgi” ve “belge”ye dayanan ciddî bir bilimdir; bu “bilgi” ve “belge”ler arasında da çağdaş kaynak ve vesîkalar, literatürde ilk sıraya yerleşen en doğru ve en güvenilir târihî materyali teşkil etmektedir. Onlardan sonra “ikincil kaynak” pozisyonunda kalan geç dönem kaynaklarındaki herhangi bir bilginin ise doğruluğu ya da yanlışlığı, ancak bu çağdaş kaynak ve belgelerle uyuşup-uyuşmadığına bakılarak kontrol edilebilir.
Bunun böyle olduğu öteden beri tüm akademik çevrelerinde bilinmekle birlikte, Kuruluş devri ile ilgili hemen her meselede II. Bâyezîd devri kroniklerini öne sürerek: “Yüz elli yıl sonra yazılmış kaynaklar” önyargısını tekrar eden, ancak konu Bursa’nın fetih târihi ve kendisinin bu konudaki isâbetsiz tezleri olunca, bu çağdaş kaynaklarda ve onları esas alan Neşrî gibi müverrihlerin eserlerinde yer alan 722/1322 ortak târihini görmezden gelip, bu kez -önceki iddiâsının tam aksine- “Yüz elli yıl sonra yazılmış” aynı “kaynaklar”daki 726/1326 tarihini trajikomik bir tarzda yeniden dikte etmeye çalışarak, kendi tâbiriyle: “döneminde üretilmemiş bazı metinlerdeki bilgi kırıntılarına rastlayıp ‘Arşimetliğe’ soyunan ve sağa sola saldırarak kendisini ispatlama gayreti içinde olan kifayetsiz kâşifler de yok değildir.” Târih ilmini çağdaş kaynak ve belgelere değil de, kendi keyif ve insiyatifine bırakılmış bir spekülasyonlar sarmalına çevirmek isteyen, “akademi dünyası”nın yalnız kendi etrafında döndüğünü zanneden bu gibi kimseler, aynı ortak târihî veri etrafında birleşen birbirinden bağımsız bunca çağdaş veriyi yok etmeye yeltenirken, bunların aksini ispatlayacak tek bir çağdaş tarihî kanıt dahi gösterememişler; sadece: “Bursa’nın fethi meselesini yeniden tartışmaya açmak için hiçbir kuvvetli karine ve sebep silsilesi yoktur” gibi içi boş sözlerle işin üstünü kapatarak[28] bunca çağdaş târihî veriyi kolaylıkla ört-bas edebileceklerini zannetmişlerdir.
Nitekim bu konuda serdettiğimiz çağdaş kanıtların daha doğru ve güvenilir olduğu apaçık ortadayken, şu mesnedsiz iddiâda bu çağdaş kanıtlar bilinçli bir saptırma ile teke indirgenmeye; hiçbir ilmî delile dayanılmaksızın eski yanlış târihin ısrarla yeniden bilinçaltına yerleştirilmeye çalışıldığı dikkati çeker:
“Bursa’nın Orhan Bey döneminde ele geçirildiği ve fetih tarihinin 1326 olduğu konusunda yakın zamanlara kadar bir mutabakat oluşmuş olduğuna işaret etmeliyiz. Özellikle kısa Bizans kaynaklarında verilen açık tarih, bu hususta şüpheye meydan bırakmaz. Bursa’nın Osman Bey’in sağlığında 1322’de zapt edildiğine dair bazı Osmanlı kaynaklarının bu döneme dair çoğu defa güvenilmez kayıtlarından hareket ederek bu tarihi öne sürmek hatalı bir düşünüşün eseridir. Ne olduğu bilinmeyen hayli geç tarihte yazılmış, bir Menakıbname’nin metnine güvenerek sadece bunu ortaya koyarak Neşrî dışında farklı tarihe işaret eden kaynakları devreden çıkarmak aceleci bir yaklaşımın ürünüdür.”[29]
Görüldüğü üzere bu sözde tezin sâhibi, Bursa’nın fetih tarihi hakkında çağdaş kaynaklardan çıkardığımız ortak verilerin üstünü kapatabilmek için, bilinçli bir şekilde 722/1322 târihini yalnız Neşrî ile Seyyid Kāsım’ın Seyāḥat-nāme’sindeki notlarına dayanarak ortaya attığımızı iddiâ etmiş[30]; hattâ bununla da yetinmeyip, altına yerleştirdiği bir dipnotta: “Seyyid Kasım’ın XVII. yüzyılda yazılmış menakıbına dayalı olarak ileri sürülenlerin, devlet teşkilat, bey sarayı v.s. gibi aşırılıkların, tarihi değeri olmadığı için bunlarla ilgili varak-pareleri burada zikretmeyi zait addediyorum.” diyerek, konu ile ilgili diğer tüm tarihî tespitlerimizi de hakâretâmiz ifâdelerle aşağılama çabasına girişmiştir[31].
Oysa Kāsım-ı Bağdâdî Seyāḥat-nāme’sinde verilen tüm bilgilerin doğruluğu, birkaç ay önce Mekece Vakfiyesi’nin derkenar kaydından çıkarıp neşrettiğimiz çağdaş yeni bir kanıt ışığında kesin olarak ortaya çıkmıştır[32]. Sultan Orhan’ı Bursa’nın fethinden iki yıl sonra, 1324 yılı Haziran ayında sarayında ziyâret ettiğini belirten müellifin, Salṭanat Dīvānı’nda Orhan’dan bir berat isteyince, Sultân’ın o an “fermān”ın yazım emrini verdiği “ وزير اعظم ابراهيم پاشا : Vezīr-i aʿẓam İbrāhīm Paşa”nın[33] meçhûl kimliğini aydınlatan bu çağdaş kanıt, merhum Uzunçarşılı’nın vakfiye derkenarını çözümlerken bir kısmını sehven atladığı ve bir kısmını ise yanlış okuyup aktardığı: “ كتب ابراهيم ابن اورخان پٰاشه ـ دام عزّه ـ : Ketebe: İbrāhīm ibn Orḫān Pāşa -dāme ʿizzehū-” = “Orhan’ın oğlu İbrâhîm Paşa tarafından yazıldı, -ululuğu dâ’im olsun!-” kaydıdır[34]. Bağdâdî’nin Bursa’ya gelişinden sadece üç ay önce derkenara bir tuğra şeklinde düşülen bu ilginç kayıt, onun Bursa Sarayı’nda gördüğü “Vezīr-i aʿẓam İbrāhīm Paşa”nın Orhan’ın oğlu İbrâhîm’den başka biri olmadığını, Mekece Vakfiyesi’ni de üç ay önce Bursa Sarayı’nda bizzat onun hazırladığını; dolayısıyla seyyahın o sırada aktardığı tüm bilgilerle birlikte, Bursa’nın iki yıl önce 722/1322’de alındığı yönünde verdiği bilginin de târihî bir esâsa dayandığını kesin olarak kanıtlamaktadır.
Öte yandan bu alenî çarpıtmanın tam aksine, bizim bu konuda serdettiğimiz kanıtlar sadece bu çağdaş kaynaktaki bilgiyle sınırlı olmayıp, yukarıda açıkça gösterdiğimiz üzere; resmî bir belge olan 723/1323 târihli Asparuça Hâtûn Vakfiyesi, çağdaşı İbn Battuta’nın Seyāḥat-nāme’si, 760/1359 târihli Taḳvīm’den aktarılan kayıt ve o asırda yazılmış Menāḳıb-ı Orḫānī adlı kronikten günümüze ulaşan özgün satırlar da Bursa’nın 723/1323’ten daha önce, 722/1322 yılı içinde Osman Gâzî henüz sağ iken ele geçirildiğini kuşkuya imkân bırakmayacak bir biçimde ortaya koymaktadır.
Şu hâlde bu iddiânın sâhibi Bursa’nın hangi târihte Osmanlı hâkimiyetine girdiğini; 1323’te hâlâ hayatta olan vakfiyenin sâhibi Sultan Osman’dan, şehri fetheden oğlu Orhan’dan, Kite Mahkemesi’nde hazır bulunan gelini Asparuça Hâtûn’dan, vezîri ‘Alâeddîn Paşa’dan, torunları İbrâhîm ve Şerefullâh’tan ve vakfiyenin düzenleyicisi Kite kadısı İbrâhîm oğlu Mûsâ’dan daha mı iyi bilmektedir? Aynı şekilde, Bursa’nın Osman Gâzî’nin ölümünden önce mi, sonra mı alındığını şehrin fâtihi Sultan Orhan’ı bizzat burada ziyaret eden ve şehrin “ والده : onun babası” tarafından alındığına resmen tanıklık eden İbn Battuta’dan daha mı iyi bildiğini öne sürmektedir?
İddiâcı bir taraftan merhum Uzunçarşılı ve İnalcık’ın eski tespitlerine nazaran, Asparuça ve Mekece vakfiyelerine göre Osman Gâzî’nin 724/1324’ten önce öldüğü bilgisini tekrâr etmekte[35]; diğer taraftan trajikomik bir şekilde yalnız Bağdâdî’nin değil, ilk vakfiyedeki özgün satırlarla çağdaşı İbn Battûta’nın tanıklığını da hiçe sayarak, Bursa’nın hâlâ onun ölümünden iki yıl sonra “1326”da fethedildiğini ve bunun aksini gösteren “hiçbir kuvvetli karine olmadığını” (!) öne sürmektedir. Osman Gâzî kesin olarak 1324’ten önce öldüyse, vakfiyeye ve İbn Battuta’nın kayıtlarına göre Bursa’yı hayatta iken alan da onun bizzat kendisiyse; bu durumda o şehri ölümünden iki yıl sonra mezarından kalkıp da mı fethetmiştir? Bu çağdaş materyalleri bırakıp ikincil kaynaklardaki çelişkili verileri “kuvvetli karine” olarak niteleyen bu aykırı iddiâyı kabul edebilmemiz için, öncelikle iddiâyı ortaya atanın; Bursa’nın fethi sırasında hayatta olan Osman Gâzî’den, fethe gönderdiği oğlu Sultan Orhan’dan ve ondan bu bilgileri aktaran her iki seyyahtan daha inandırıcı çağdaş tanıklar bulup getirmesi, ya da işin aslını kendisinin onlardan daha iyi bildiğini bunlardan daha sağlam delillerle kanıtlaması gerekir.
Bu çağdaş Seyāḥat-nāme’nin XVII. yüzyılda istinsah edilmiş rulo nüshasından sonra, 750/1350’de Haydar bin Kāsım tarafından yazılan orijinal nüshasını da çoktan neşrettiğimiz ve iki nüsha arasında hiçbir ifade farkı bulunmadığını açıkça gösterdiğimiz hâlde, bu neşri bilerek dikkatlerden kaçırıp XVII. yy.’da istinsah edilen önceki nüshayı bilinçli bir şekilde ön plâna çıkararak, bizzat yazarı ve derleyicisi tarafından “Seyāḥat-nāme” olarak adlandırılan bir esere keyfî bir mantıkla “Menāḳıb-nāme” yaftası vurarak yok etmeye çalşanlar; ondaki kayıtları doğrulayan Asparuça Hâtûn Vakfiyesi, İbn Battûta Seyāḥat-nāme’si, Tāriḫī Taḳvīm’ler ve onlarla örtüşen kroniklerdeki diğer verileri de neye dayanarak asılsız göstermeye çalıştıklarını, doğru olduğunu savundukları “1326” târihinin buna benzer hangi çağdaş kaynak ya da belgelere dayandığını peşinen ispatlamakla yükümlüdürler. Zîrâ spekülatif yorumlar ve bilimsel esâsa dayanmayan mesnedsiz iddiâlar zaman içinde yok olup çürümeye ve literatürden silinmeye mahkûmdur; çağdaş kaynak ve belgelerin ise ne zamanla değişmesine, ne de yerine alternatif başka bir “gerçeğin” inşâ edilmesine imkân yoktur.
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri:
Asparuça Hâtûn Vakfiyesi. Bursa Şer‘iyye Sicilleri. Ankara Millî Ktp, nr.: 4121
Asparuça Hâtûn Vakfiyesi. VGMA, nr.: 1891/1
Asparuça Hâtûn Vakfiyesi. VGMA, nr.: 590/181
Cülûs Listesi. Süleymâniye Ktp. Râgıb Paşa, nr.: 981, vr. A2
Mekece Vakfiyesi. İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10
Taḳvīm (824/1421 Târihli). Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr.: 1297
Kaynaklar ve Araştırmalar:
Atsız, H. Nihâl. Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961
Azîmî. Azimî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H.430-538), trc.: Ali Sevim, Ankara 1988
Behiştî Ahmed Çelebi. Vāridāt-ı Sübḥānī ve Fütūḥāt-ı ʿOs̱mānī, es-Sifrü’l-Evvel, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Ktp., Şevket Rado Yzm. nr.: 293/1
Bosna’lı Koca Nişancı Hüseyin Efendi. Bedāyiʿu’l-Veḳāyiʿ, Faksimile metin, (I-II) I, nşr. A. S. Tveritinovoy, Moskova 1961
Celâl-zâde Sâlih Çelebi. Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, I, İÜ Ktp. TY, nr.: 430
Celâl-zâde Sâlih Çelebi. Ḥadîḳatü’s-Selâṭîn, nşr.: H. Yüksel - H. İ. Delice, TTK Yayınları, Ankara 2013
Chalkokondylas, Laonikos. The Histories (Historia), Volume I/1, Translated by A. Kaldellis, Harvard University Press, Cambridge and London 2014
Emecen, Feridun. Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul 2015
Emecen, Feridun. “Orhan Bey Osmanlı Devleti’nin Gerçek Kurucusu muydu?”, Boydan Devlete Osmanlı: Söğüt’ten İstanbul’a Bildiri Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2020
Emecen, Feridun. “Beylik Kurucusunun Payitahtı: Orhan Bey ve Bursa”, Osmanlı Devleti’nin Yönetim Merkezi Bursa Bey Sarayı, Bursa Kültür A.Ş. Yayınları, Bursa 2021, s. 135-142
Emecen, Feridun. İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikleri Dünyası, Kapı Yayınları, İstanbul 2021
Evliyâ Çelebi. Seyāḥat-nāme, II, TSMK, Bağdat, nr.: 304/2
İbn Battuta. Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve ʿAcāʾibü’l-Esfār, Paris Bibliothèque Nationale, Supp. Arabe, nr.: 2289
İbn Battuta. Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve ʿAcāʾibü’l-Esfār, I, Ezher Matba‘ası, Mısır 1346/1928
İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde). Tārīḫ-i İbn Kemāl, I. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 30/1
Kudâme bin Ca‘fer. Kitābu’l-Ḫarāc ve Ṣınāʿati’l-Kitābe, Köprülü Ktp. Fâzıl Ahmed Paşa, nr.: 1076
Menāḳıb-ı Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān. Ankara Millî Ktp. Yz. A.2053/8
Neşrî, Mehmed. Kitāb-ı Cihān-nümā, (I-II) I, F. Reşit Unat - M. Altay Köymen, TTK Yayınları, Ankara 1949
Neşrî, Mehmed. Ğıhânnümâ: Die Altosmanische Chronik des Mevlânâ Mehemmed Neschrî, Band (I-II) II: Text des Cod. Manisa 1373, nşr. F. Taeschner, Leipzig 1955
Nişâncı Mehmed Paşa, Ramazân-zâde. Tārīḫ-i Münteḫab li’l-Fehmi’l-ʿAḳreb, Berlin Staatsbibliothek, Ms. Or. Fol. 4153
Orûç bin ‘Âdil (Oruç Beg). Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Manisa İl Halk Ktp. Yz. nr.: 5506/2
Orûç bin ‘Âdil. Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān / Die Frühosmanischen Jahrbücher des Urudsch, von F. Babinger, Hannover 1925
Seyyid Hacı Kāsım el-Bağdâdî. Seyāḥat-nāme, Orijinal nüsha, 34 varak.
Seyyid Lokman ‘Aşûrî. Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye fī Şemāʾili’l-ʿOs̱māniyye, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 1216
Seyyid Lokman ‘Aşûrî. Zübdetü’t-Tevārīḫ, TMSK, Hazîne, nr.: 1321
Seyyid Lokman ‘Aşûrî. Zübdetü’t-Tevārīḫ, TİEM, nr.: 1973
Seyyid Lokman ‘Aşûrî. Zübdetü’t-Tevārīḫ, Dublin Chester Beatty Library, nr.: T.414
Silsile-nāme. Stuttgart Linden Museum, Inv. nr.: VI. A1155
Yılmaz, Hakan. “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar ve Bursa’nın Gerçek Fetih Tarihi”, Şehir & Toplum, Sy.: II (Haziran 2015), s. 61-73
Yılmaz, Hakan. “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kāsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Târihi Açısından Önemi”, Osmanlı’da Yönetim ve Savaş, ed.: M. Y. Ertaş-H. Kılıçaslan, Mahya Yay. & OSAMER, İstanbul 2017, s. 17-39
Yılmaz, Hakan. “Yeni Tarihî Bulgular Işığında Bursa’nın Fetih Süreci: Bursa ve Çevresi Ne Zaman Fethedildi?”, Bursa Günlüğü, Sy.: VIII (Aralık 2019/Ocak-Şubat 2020), s. 14-32
Yılmaz, Hakan. “Osmanlı Devleti’nin Bürokratik Anlamda Asıl Kurucusu: Orhan Gâzî”, Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu-V Bildirileri, I, Kocaeli 2019, s. 357-389
Yılmaz, Hakan. “Seyāḥat-nāme’sinin Orijinal Nüshasına Göre Hacı Kāsım el-Bağdâdî’nin Bursa Seyahati (724-725/1324)”, Bursa Günlüğü, Sy.: X (Eylül-Ekim-Kasım 2020), s. 86-96
Yılmaz, Hakan. “Çağdaş Tarihî Bir Takvim Işığında Bursa’nın Fetih Târihine Katkı”, Bursa Günlüğü, Sy. XVI (Nisan-Mayıs-Haziran 2022), s. 72-77
Yırıkoğulları, F. Furkan. Bursa Kent Müzesi’ndeki Osmanlı Kuruluş Devri Sikkelerinin Kataloğu ve Değerlendirmesi, MÜ Türkiyat Arş. Enst. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020.
[1] Seyyid Lokman ‘Aşûrî, Ḳıyāfetü’l-İnsāniyye fī Şemāʾili’l-ʿOs̱māniyye, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 1216, vr. 23b, st. 10.
[2] İbn Battuta, Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve ʿAcāʾibü’l-Esfār, Paris Bibliothèque Nationale, Supp. Arabe, nr.: 2289, vr. 68a, st. 6-11; İbn Battûta, a.g.e., I, Ezher Matba‘ası, Mısır 1346/1928, s. 196.
[3] Azîmî, Azimî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler (H.430-538), trc.: Ali Sevim, Ankara 1988, s. 16, 21.
[4] Bosna’lı Koca Nişancı Hüseyin Efendi, Bedāyiʿu’l-Veḳāyiʿ (faksimile metin), I, nşr. A. S. Tveritinovoy, Moskova 1961, vr. 40a-40b (s. 97-98), st. 8-25, 1-4.
[5] Krş. Hakan Yılmaz, “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar ve Bursa’nın Gerçek Fetih Tarihi”, Şehir & Toplum, Sy.: II (Haziran 2015), s. 61-73; H. Yılmaz, “Yeni Tarihî Bulgular Işığında Bursa’nın Fetih Süreci: Bursa ve Çevresi Ne Zaman Fethedildi?”, Bursa Günlüğü, Sy.: VIII (Aralık 2019/Ocak-Şubat 2020), s. 14-32; H. Yılmaz, “Çağdaş Tarihî Bir Takvim Işığında Bursa’nın Fetih Târihine Katkı”, Bursa Günlüğü, Sy. XVI (Nisan-Mayıs-Haziran 2022), s. 72-77.
[6] Mehmed Neşrî, Ğıhânnümâ: Die Altosmanische Chronik des Mevlânâ Mehemmed Neschrî, Band II: Text des Cod. Manisa 1373, nşr. F. Taeschner, Leipzig 1955, p. 58, st. 11-12; Mehmed Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā, F. Reşit Unat - M. Altay Köymen, TTK Yayınları, Ankara 1949, I, s. 134.
[7] Bk. Hakan Yılmaz, “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kāsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Târihi Açısından Önemi”, Osmanlı’da Yönetim ve Savaş, ed.: M. Y. Ertaş-H. Kılıçaslan, Mahya Yay. & OSAMER, İstanbul 2017, s. 17-39; Hakan Yılmaz, “Seyāḥat-nāme’sinin Orijinal Nüshasına Göre Hacı Kāsım el-Bağdâdî’nin Bursa Seyahati (724-725/1324)”, Bursa Günlüğü, Sy.: X (Eylül-Ekim-Kasım 2020), s. 86-96.
[8] Seyyid Hacı Kāsım el-Bağdâdî, Seyāḥat-nāme, Orijinal nüsha, vr. 26b, st. 10-15; Rulo nüsha, st. 146-148.
[9] Bursa Şer‘iyye Sicilleri, Ankara Millî Ktp, nr.: 4121, vr. 83b; VGMA, nr.: 590/181, s. 207, st. 28-29; nr.: 1891/1, s. 2, st. 11.
[10] Kudâme bin Ca‘fer, Kitābu’l-Ḫarāc ve Ṣınāʿati’l-Kitābe, Köprülü Ktp. Fâzıl Ahmed Paşa, nr.: 1076, vr. 1a.
[11] Menāḳıb-ı Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Ankara Millî Ktp. Yz. A.2053/8, vr. 88b, st. 5-7.
[12] Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, I, İÜ Ktp. TY, nr.: 430, vr. 44a, st. 6-7; H. Yüksel - H. İ. Delice nşr., TTK Yayınları, Ankara 2013, s. 48.
[13] Süleymâniye Ktp. Râgıb Paşa, nr.: 981, vr. A2.
[14] Krş. Silsile-nāme, Stuttgart Linden Museum, Inv. nr.: VI. A1155, s. 4.
[15] Ramazân-zâde Mehmed Paşa, Tārīḫ-i Münteḫab li’l-Fehmi’l-ʿAḳreb, Berlin Staatsbibliothek, Ms. Or. Fol. 4153, vr. 44a.
[16] Seyyid Lokman ‘Aşûrî, Zübdetü’t-Tevārīḫ, TMSK, Hazîne, nr.: 1321, vr. 72a; TİEM, nr.: 1973, vr. 59a; Dublin Chester Beatty Library, nr.: T.414, vr. 144b.
[17] Evliyâ Çelebi, Seyāḥat-nāme, II, TSMK, Bağdat, nr.: 304/2, vr. 222b.
[18] Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, vr. 229a.
[19] Taḳvīm, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr.: 1297/2, vr. 33a, sütun: II, st. 5-6; H. Nihâl Atsız, Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Küçükaydın Matbaası, İstanbul 1961, s. 9-57.
[20] İzmir Arkeoloji Müzesi, Şevkullah Bal Anadolu Sikkeleri Koleksiyonu, Env. nr.: 1625, 0.80 gr., 15 mm.; Env. nr.: 1632, 1.10 gr., 15 mm., vb.
[21] İzmir Arkeoloji Müzesi, Şevkullah Bal Anadolu Sikkeleri Koleksiyonu, Env. nr.: 444, 0.94 gr., 20 mm.
[22] Krş. H. Yılmaz, “Yeni Tarihî Bulgular Işığında Bursa’nın Fetih Süreci…”, a.g.d., s. 28-32. Bursa civârındaki fetihlerin 724/1324’te tamamlandığına dair yalnız bu iki tip sikke örneklerinde değil, daha pek çok çağdaş materyalde aynen yer aldığını açıkça gösterdiğimiz, bizden önce de bâzı târihçi ve nümizmatlar tarafından “724” şeklinde okunan bu ortak kronolojik verinin okunuşunu hiçbir târihî esâsa dayanmaksızın “kendi kurgusuna uydurma” çabaları için, bk. F. Furkan Yırıkoğulları, Bursa Kent Müzesi’ndeki Osmanlı Kuruluş Devri Sikkelerinin Kataloğu ve Değerlendirmesi, MÜ Türkiyat Arş. Enst. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2020, s. 10, dipnot: 33; s. 13, dipnot: 78. Bu sikkelerde çok açık ve net bir şekilde okunan “724” rakamını, hiçbir ciddî ilmî delil gösteremeden ısrarla başka şekillere çevirmeye çalışan tez yazarı, bir önceki sayfada (s. 9) “1. tip” diye adlandırdığı sikkenin kenarındaki anlayamadığı kısımlar hakkında, farklı nümizmatların okuyuşlarına dayanarak “723, ‘724’ (!), 726 ve 727” gibi birbirini tutmayan tarihler yığınını peş peşe sıralarken, aralarında “724”ün de bulunduğu bu tarihler dizisine nedense “kendi kurgusuna uydurma” (!) yaftası vurmayıp, kendi iç dünyâsında kendisiyle ne derece çeliştiğini ve daha baştan ilmî bir istikâmet üzere hareket etmediğini yeterince kanıtlar.
[23] Neşrî, a.g.e., I, Unat-Köymen neşri, s. 144; İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde), Tārīḫ-i İbn Kemāl, I. Defter, Millet Ktp. Ali Emîrî, Tarih, nr.: 30/1, vr. 32b-33b.
[24] Bk. Behiştî Ahmed Çelebi, Vāridāt-ı Sübḥānī ve Fütūḥāt-ı ʿOs̱mānī, es-Sifrü’l-Evvel, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Ktp., Şevket Rado Yzm. nr.: 293/1, vr. 90a, st. 14 / vr. 94b, st. 15.
[25] Orûç bin ‘Âdil, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān / Die Frühosmanischen Jahrbücher des Urudsch, von F. Babinger, Hannover 1925, s. 14; Oruç Beg, a.g.e., Mufassal nüsha: Manisa İl Halk Ktp. Yz. nr.: 5506/2, vr. 15a, st. 2-6
[26] İbn Battuta, a.g.e., vr. 68a, st. 29-31; I, s. 197.
[27] Laonikos Chalkokondylas, The Histories (Historia), Volume I/1, Translated by A. Kaldellis, Harvard University Press, Cambridge and London 2014, s. 22-23
[28] Feridun Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikleri Dünyası, Kapı Yayınları, İstanbul 2021, s. 120, dipnot: 13.
[29] Feridun Emecen, “Beylik Kurucusunun Payitahtı: Orhan Bey ve Bursa”, Osmanlı Devleti’nin Yönetim Merkezi Bursa Bey Sarayı, Bursa Kültür A.Ş. Yayınları, Bursa 2021, s. 135.
[30] Hâlbuki yazar, daha bizim Seyāḥat-nāme’yi bilim dünyâsına tanıttığımız ilk aylarda yeni çıkardığı bir kitabında, -buradaki iddiâsının tam aksine- aslında kendisi sâdece Bağdâdî’nin bu kaydı ile Neşrî’nin verdiği târihi sentezleyerek: “Bu bilgi doğruysa, o vakit Bursa’nın 1322’de dış kesimlerinin ele geçirildiği, yukarıdaki iç kale kısmının bir süre direndiği ve sonunda 1326’da buranın da düştüğü farz edilebilir.” şeklinde farklı bir sonuç çıkarmak istemiş (F. Emecen, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul 2015, s. 49, dipnot: 8); ancak biz hem Seyāḥat-nāme metninde, hem de -ona paralel olarak- Asparuça Hâtûn Vakfiyesi ile Menāḳıb-ı Orḫānī’de doğrudan Bursa’nın merkez kazâsına ve Beg-Sarayı’na atıflarda bulunulduğunu hatırlatarak, 722/1322’de gerçekleşen bu fethin bizâtihî “Bursa kalesi”nin fethi olduğunu açık ve net bir şekilde göstermiştik. Krş. H. Yılmaz, “Yeni Târihî Bulgular Işığında Bursa’nın Fetih Süreci…”, s. 28-31.
[31] Emecen, “Beylik Kurucusunun Payitahtı…”, a.g.e., s. 135, dipnot: 7. Araştırmacı bir taraftan Orhan Gâzî devri ile ilgili çalışmalarımızı hakarete varan bu gibi sözlerle kendisine sâbit hedef hâline getirirken, diğer taraftan bizim ilk kez “V. Kocaeli Sempozyumu”nda yine aynı kaynaklara dayanarak: “Osmanlı Devleti’nin Bürokratik Anlamda Asıl Kurucusu: Orhan Gâzî” başlığı altında ortaya koyduğumuz özgün tespitlerimizi de (krş. Hakan Yılmaz, Uluslararası Orhan Gazi ve Kocaeli Tarihi-Kültürü Sempozyumu-V Bildirileri, I, s. 357-389) kendi bildiri metninin daha özetinde: “Bu yazı, Orhan Bey’i gerçek anlamda bir ‘beylik kurucusu’ olarak tanıtma, fetih tarihi üzerindeki tartışmaları belli bir zemine oturtma... bakımlarından yeni yaklaşımlar ileri sürmektedir.” gibi sözlerle kendisine mâl etmek çabası içindedir (bk. Emecen, “Beylik Kurucusunun Payitahtı…”, a.g.e., s. 132, ayrıca: s. 133-135 + 140). Bu “yaklaşım”ların ne kadar “yeni” olduğunu ve daha önce ilk kez kimin tarafından “ileri sürüldüğü”nü görmek için yukarıdaki bildiri metnimize bakmak yeterlidir. Bu açık intihâli, bildirimizin direkt konu başlığı ve içindeki “1320-1322-1324” târihlerine odaklı kronolojisiyle birlikte alenen yapmaya yönelik bir önceki girişimi için, bk. F. Emecen, “Orhan Bey Osmanlı Devleti’nin Gerçek Kurucusu muydu?”, Boydan Devlete Osmanlı: Söğüt’ten İstanbul’a Bildiri Kitabı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2020, s. 134-143; Ayrıca bk. Emecen, İlk Osmanlılar, s. 113-123.
[32] Bu konuda ayrıntılı bilgi için, bk. H. Yılmaz, “Kāsım-ı Bağdâdî Seyāḥat-nāme’sindeki ‘Vezīr-i aʿẓam İbrāhīm Paşa’ Kimdir?”, Şehrengiz, XIII/138 (Kasım-Aralık 2022), s. 44-49.
[33] Krş. Seyyid Hacı Kāsım el-Bağdâdî, a.g.e., Orijinal nüsha: vr. 27b, st. 9 / vr. 28b, st. 4.
[34] İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10, sağ derkenardaki III. tuğra metni.
[35] F. Emecen, “Beylik Kurucusunun Payitahtı…”, a.g.e., s. 134-135; F. Emecen, İlk Osmanlılar, s. 119.