Abıhayat (Âb-ı hayât), ölümsüzlük suyu, hayat suyu anlamına gelir. İçeni ölümsüzlüğe kavuşturduğuna inanılan efsanevî sudur. Suyun hayat ve şifa kaynağı olması, derde deva ve ölüme ilaç olacağı kanaatini meydana getirmiştir.
Tarih boyunca bu tür sular insanoğlunun hep ilgisini çekmiştir. İnsanlara şifa veren veya insanların şifa bulduğuna inandıkları suya Abıhayat adını vermişlerdir.Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi günümüzde Uludağ’da dahalen bu isimle anılan bir su kaynağı mevcuttur.
BURSA’DAKİ ABIHAYAT SUYU
Abıhayat adı verilen su 1932 yılında Bursa’nın Soğanlı köyünde, Muradiye istasyonu civarında bulunmuştur. Halk, İsmail Efendi’nin bahçesinden çıkan bu suya şifalı olarak kabul edip Abıhayat adını vermiştir. Dönemin gazetelerinde haber olan bu suyla ilgili şifalı olup olmadığı konusu tartışılmıştır. Doktorlar tarafından gazetelere verilen beyanatlarda hakaret edildiği iddiasıyla Abıhayat suyu dava konusu olmuş ve 1934 yılında davalı gazetecilerberaat etmiştir.
Suyun bulunuş hikâyesi şöyledir: Bursa’da Muradiye tren istasyonu civarında İsmail Efendi’nin bir bahçesi vardır. İsmail Efendi, su çıkartmak için bir burgu getirtir ve bahçede su aramaya başlar. Uzun uğraşlar verir fakat su çıkmaz. On yaşlarındaki oğlu, bir gece rüyasında bahçenin bir tarafında su fışkırdığını gördüğünü babasına anlatır. Bunun üzerine İsmail Efendi, burguyu oğlunun rüyasında gördüğü yere salar. Kırk metreye kadar burgu iner.Fakat su yine çıkmaz. Son bir gayretle iki metre daha burgu salınınca borunun ucundan berrak, temiz, gür bir su fışkırır. İşte Abıhayat, bu kerametli suyun adı olur!
Halk, bu suya çok büyük rağbet gösterir. Halkın ilgisi belki de suyun adındaki cazibeden kaynaklanır!
Günlerden bir gün Akarca hastalığına tutulmuş ve bir türlü iyileşememiş olan bir köylü bu suyu kullanarak yaralarının iyileştiğini çevresindeki insanlara anlatır. Ardından İsmail Efendi’nin bahçesi, İstanbul’un Tuzla içmelerini andıran bir kalabalıkla dolup boşalmaya başlar.Su birkaç yerde tahlil edilir. Bir rapora göre su pek âlâ içilebilir. Başka bir tahlile göre ise içinde jerm(bakteri, mikrop) olduğu için içilmesi uygun bulunmaz.
Su uzmanı olan Nüzhet Şakir Bey ise “bu suyun çok faydalı olduğunu, tıpkı Almanya’daki sıcak bir maden suyuna benzediğini” söyler ve “kırk metreden çıktığı için, içinde jerm(bakteri) olamaz.” der. Yine Nüzhet Bey’e göre bu su;mide, bağırsak, böbrek gibi iç hastalıklardan başka cilt rahatsızlıklarına da iyi gelmektedir.
GAZETELERDE ÇIKAN HABERLER
Abıhayat suyunun meşhur olmaya başlaması üzerine Cumhuriyet Gazetesi Bursa muhabiri gazeteci Musa Ataş Bey, bir arkadaşı vasıtasıyla bu suyu görmeye gider. Yolda giderken bu suyu dolduran insanların mutluluğunu görür. Suyun çıktığı yerden yol kenarına kadar bir boru uzatılmıştır. Borunun başında her dakika değişen bir kalabalık görür. Bilhassa bu civara yakın Musevi aileler, bu oluşan kalabalığın büyük bir kısmını oluşturur. Bu soğuk sudan gazeteci de içer ve oldukça ağır bir kükürt kokusu hisseder. Fakat kaplıca suları gibi ağzı buruşturmaz. Suyun başında insanların bu su hakkında dedikodu yaptıklarına şahit olur. Kimisi bu suyun, Bursa kaplıcalarından akan kullanılmış suların yer altına nüfuz ederek kil tabakasına rast gelip tekrar meydana çıktığını söyler. Kimisi de suyun kaynağının burası olmadığını, Uludağ’ın zirvesinde olduğunu ve oradan bir kaynak oluşturarak buraya aktığını, bir diğeri de yetmiş metre derinlikten gelen bu suyun gerçek bir Abıhayat suyu olduğunu tahmin ettiğini söyler. Özetle herkes bir görüş belirtir. Gazeteci Musa Bey, daha sonra Bursa’ya döner ve Belediyenin su uzmanı olan Suphi Bey’le görüşür. Ona Abıhayat suyunun durumunu sorar. Suphi Bey: suyun tahlil edilmesi için kendilerine de getirildiğini, henüz tahlil etmediklerini, suda radyoaktivitenin fazla olduğunu tahmin ettiğini ifade eder. Suphi Bey ayrıca kendilerinde ayrıntılı bir tahlil yapacak alet bulunmadığını söyler.
Gazeteci Musa Ataş Bey, Abıhayat suyuyla ilgili haberler yapar. Yaptığı bir haberin metninde: suyun menbaından çıkar çıkmaz tahlil edilmesi gerektiğini, halbuki su kaynağından çıkınca bir fıçıya döküldüğünü, oradan da bahçe dışına bir boruyla akıtıldığını yazar.
13 Kasım 1932 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde çıkan “Abıhayat Bulundu!” ,“Kapışa kapışa içilen kükürtlü bir su” başlıklı haberde Gazeteci Musa Ataş Bey şöyle yazar: “Bütün güzelliklere sahip olan Bursa’da bir de (Abıhayat) ın çıktığını söylersem gülmeyiniz! Birkaç günden beri bütün Bursalılar; sokakları çınlatarak dolaşan satıcıların ağzından şu sözleri işitiyorlar:
- Bardağı kırk paraya…Bin derde deva Abıhayat!..
PEK FENA NETİCE
Filhakika ovanın bataklık bir yerinde bulunan <> köy civarındaki tarlaların birinde (70) metre derinliğinden bir su çıkmıştır. Bu su: felce, cilt ve mide hastalıklarına birebirmiş…Tarla sahibi kendisini şimdi, dünyanın en zengin adamı olmağa namzet görüyor. Çünkü: Bugünden itibaren artık suyu para ile satmağa karar vermiştir. Birkaç gündenberi şişeler, damacanalar, testiler ve bakraçlarla alınan su artık hakikaten bir Abıhayat hükmüne girmiştir.”.
Gazeteci Musa Bey haberin sonunda şu cümleleri yazar: “Belki de kendi kendine telkin yaparak şifa buldum zannedenler çoktur. Şu tahlil bir an evvel yapılarak netice meydana çıksa da halkı ya suyun başından çeksek yahut hakikaten faydalı bir su ise onu tanıtsak…”
5 Aralık 1932 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde “Abıhayat Değilmiş!” başlığı altında yayımlanan haberde Bursa’da bulunan bu suyun faydalı çıkmadığı yazılmıştır. Gazeteci Musa imzalı haberde suyun içilecek bir su olmadığı, Sıhhiye Müdürü Dr. Ali Kemal Bey’le görüştüğünü ve onun kendisine: Artezyen tarzında çıkarılmış olan bu suyun henüz bakteriyoloji tahlilinin yapılmadığını, Bursa Kimyahanesinde yaptırılan kimyevi tahlilin ise pek fena netice verdiğini, mikyası ma (hidrometre) neticesinin (34) mevâddı uzviye (organik canlı maddeler) miktarının (19) miligram bulunduğundan tamamıyla gayrikabili şürp (içilmez) olduğunu belirtmiştir. Bu bilgi üzerine gazeteci de bu suyun zararlı kabul edilmesi gerektiğini, yapılacak kimyeviye bakteriyoloji tahlilinin de iyi bir netice vermeyeceğini gösterdiğini yazmıştır.
“BARDAK BARDAK İÇMİŞ”
Bu çıkan haberler üzerine bahçesinde su çıkan İsmail Efendi, Gazeteci Musa Bey’i arayıp bulur. Elinde Cumhuriyet Gazetesinin daha önce Abıhayat suyunu haber konusu yapan sayısı vardır. Gazeteci sormadan anlatmaya başlar.
-Beyefendi! Bahçemde Abıhayatın çıktığını yazmışsınız… Yazdıklarınız yalan değil, eksik bile… Durun ben eksiklerinizi tamamlıyayım, der. Gazeteci de dinler. İsmail Efendi anlatır:
-931 mayısında meyve ve sebze bahçem susuz kalmıştı. Bahçede bir su çıkarabilir miyim diye artezyen usulü (42) metreye kadar demir boru saldım. Kükürt kokan bir su çıktı. Bahçemi suladıktan sonra içmeye de başladım. Bana eskisinden daha iyiyemek yedirdiğini, vücuduma daima mülayemet (yumuşaklık) verdiğini gördüm. Çoluk çocuğa da içirmeye başladım. Onlara da iyi geliyordu. Aradan aylar, seneler geçti. Sudan kimsenin haberi yoktu. Geçenlerde komşum Hüseyin Efendi’nin sancısı tutmuş, bu sudan içince geçmiş. Hüseyin Efendi bir başka hastaya söylemiş; o da şifa bulmuş. O başkasına bu başkasına derken bizim su günün birinde Abıhayat oluverdi. Yine geçenlerde bir Musevi hastalanmış. İstanbul’a tedaviye gideceği sırada kendisine bu suyu tavsiye etmişler. Bardak bardak bu sudan içmiş. Bir şeyi kalmayınca bütün Musevi mahallesine suyun şifalı olduğu bilgisi yayılmış. Günün birinde yüzlerce halk bahçeme girmiş, ektiğim şeyleri berbat etmişler. Yazdığınız gibi keşke para alsaydım. Ben para almadım, almıyorum da. Yalnız bol bol dua alıyorum. Para almak şöyle dursun, bu suyu çıkarmak için kırk lira borçlandım da onu bile bugün veremiyorum. Fakat suyu şehre götüren sakalar bardağını kırk paraya satıp duruyorlar. Mayasılı romatizması olanlar bu sudan alıp götürüyorlar. Hergün buraya beş altı yüz kişi geliyor. İhtiyar annem bile bana: İş yapalım derken başımıza iş açtık! diyor. Bahçeme gidemez oldum. Cebimden elli kuruş verip bir teneke boruyla suyu bahçenin dışına akıtmaya başladım. İşin garibi, gelenlerden bazıları beni tanımıyorlar. Geçen gün biraz su almağa gittim. Oluğun başındakilerden biri bana: -Hemşeri, dur bakalım sıra bende; sen şöyle çekil!.. dedi...Bu söz öyle gücüme gitti ki…
Gazeteci Musa Bey, İsmail Efendi’ye suyu satıp satmayacağını sorar. O da alan olursa satabileceğini söyler. Yine gazeteci, suyun henüz tahlil yapılmadığını öğrenir. Asri Kaplıcalar Şirketi Meclisi idare azalarından biri: Suyun çıktığı yerin, şirketin hukuku saklı bulunan mıntıkanın içinde olduğunu, şayet tahlil neticesi olumlu çıkarsa şirketin burayı istimlak edebileceğini belirtir.
ABIHAYAT SUYU DAVASI
Bursa’nın Abıhayat suyu dedikoduya ve tartışmalara sebep olmuştur. Tartışmaların olduğu bir dönemde 1934 yılının temmuz ayı ortalarında Gülhane doktorlarından bir grup Bursa’ya gelir. Gülhane Kaplıca ve İklim Tedavisi Muallimi Doktor Nüzhet Şakir Bey, bu genç ve stajyer doktorlarla birlikte sular hakkında incelemeler yapar. Abıhayat suyu da incelenir. Nüzhet Şakir Bey, bu suyun özelliklerinden bahsederek açıklamalarda bulunur.Nüzhet Bey’e göre bu su bütün kaplıca sularından daha özellikli olup gerçekten bir Abıhayattır. Nüzhet Bey, buraya vaktiyle (bu su içilmez, pistir) diye levha koyduran doktorları eleştirerek:
-Bunu yapmakla cehaletlerini ilan etmişler. Kırk metre derinlikten boruyla çıkan suyun çok temiz ve her türlü patojen mikroplardan ari olduğunu bilmemek kadar cehalet olamaz. Kaldı ki, soğuk karboniyet kalsiyum ve sodyumlu bir suyun kabil-i şürp (içilebilir) olmadığını iddia etmek ne dereceye kadar tababete sığar? Bu sudan birkaç bardak içildiğinde mideye yorgunluk vermediğini, su soğuk olduğundan mide ifrazatı ve adalatı üzerine mine gibi tesir ettiğini, tembel ve hazım zorluğu çeken midelere çok iyi geldiğini, suyun çok idrar söktürücü olduğunu, bir litresinde 0,3 gram emlah (tuz) olduğunu, bozuk bünyeleri ıslah ettiğini, Bursa kaplıcalarına gelen romatizma hastalarına bu suyu içerek tedavilerine çok fayda sağlayacağını ifade etmiştir. Yine Nüzhet Şakir Bey, bu suyun Fransa’daki Pougue suyuna muadil ve onun kadar kıymetli olduğunu, bu suyla Bursa hekimlerinin alakadar olmalarını ve onlardan hastaları üzerine tecrübeler yapmalarını istemiştir. Nüzhet Şakir Bey’e göre Bursa abıhayat gibi emsalsiz bir su kazanmıştır.
GAZETECİYE ÜÇ AY HAPİS
Nüzhet Şakir Bey, evvelce (bu su içilmez) diye buraya levha asanları cahil diye nitelendirir. Bu ağır ithama Bursa doktorları, bilhassa Bursa Sıhhiye Müdürlüğü çok müteessir olur. Her ne kadar Nüzhet Şakir Bey, ertesi günü bu beyanatını gazetede tekzip etse de hakkında dava açılmasına mani olamaz.Nüzhet Şakir Bey, Cumhuriyet Gazetesi’ne bir mektup gönderir.14 temmuz tarihli gazetede “Bir Tavzih” (Açıklama) başlığıyla çıkan açıklama metninde: doktorlar hakkındaki sözlerinin kendisine ait olmadığını belirtir ve bu durumun yine aynı sütunda açıklanmasını istediğini rica eder. Gazete yönetimi de Bursa muhabirini arayarak işin gerçeğinin ne olduğunu sorar ve muhabirin ifadesine göre Nüzhet Şakir Bey’in doktorlar hakkında incitici sözlerinin doğru olduğunu teyit eder. Sonuçta bu su yüzünden dava açılır. Davayı açan Bursa Sıhhiye Müdürlüğü, dava edilen ise Cumhuriyet Gazetesi ve gazetecilerdir.
1934 yılında Son Posta Gazetesinde çıkan bir haberde “Tarihi Fıkra, Abıhayat Davası” başlığı altında şöyle yazılmıştır: “Yirmi beş yıldır gazetecilik eden, muhtelif gazetelerde ve muhtelif münakaşalar içinde sekreterlik yapan Abidin Daver Bey kardeşimiz Abıhayat yüzünden üç ay hapse mahkûm oldu. Cezanın tecil edilmiş olması bu haber yüzünden duyduğumuz teessürü bir nebze bile azaltamaz.”
ALELÂDE BİR SU OLDUĞU
Dava devam ederken suyun tahlil edilmesine devam edilir. 2 Ekim 1934 tarihli Zaman Gazetesinde çıkan “Abıhayat suyu iyi değilmiş” başlığı altındaki haberde Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti’nce yaptırılan incelemede suyun maden suyu vasfında olmadığı, emlahasının (tuzluluk oranının) pek fazla olup 34 derecelik ağır ve alelâde bir su olduğu, bakteriyoloji tahlillere göre ise temiz ve içilmesinde bir tehlike bulunmadığı anlaşılmıştır. Sıhhiye Vekaletinden ruhsatname verilmediği için bu suyun şifalı olamayacağının, reklam ve propagandasının yapılamayacağının yetkililer tarafından bildirildiği yazılmıştır.
1934 yılının Eylül ayının son haftalarında, cumartesi ve perşembe günleri Abıhayat davasının görülmesine devam edilir. Perşembe günkü celsede Doktor Nüzhet Şakir Bey dinlenir. Nüzhet Şakir Bey, cehalet kelimesinin gazeteye ne şekilde aksettiğini izah edip, bu Abıhayat suyu üzerinden yapılan olumlu incelemeyi anlatır. Cumartesi günü de Hakkın Sesi Gazetesi Müdürü Derviş Bey ve Yeni Fikir Gazetesinin neşriyat müdürü Rıza Ruşen Bey’in şahitliklerine müracaat edilir. Müdde-i umumi (Savcı) muavini Fahri Bey, iddiasını yapar ve zanlıların matbuat kanunun 30.maddesine göre cezalandırılmalarını ister. Buna karşılık Cumhuriyet Gazetesinin vekili İrfan Emin Bey de savunmasını yapar.Abıhayat davası sonuçlanır ve davalı Cumhuriyet Gazetesinin neşriyat müdürü Abidin Daver Bey’le Bursa muhabiri Musa Ataş Bey, üçer aya ve yüzer lira ağır para cezasına mahkûm olurlar. Bu karar temyiz mahkemesinde bozulur ve dava 10 Aralık 1934 Pazartesi günü yeniden görülmeye başlanır. Mahkemede gazetenin vekili İrfan Emin Bey’le gazeteci Musa Ataş hazır bulunur. Sonuçta mahkeme başkanı gazetede çıkan yazıda hakaret kastı ve suçu görülmediğinden Abidin Daver Bey’in ve Musa Ataş Bey’in beraatlerine karar verir.
Davanın bitmesinden bir yıl sonra Cumhuriyet Gazetesinin 10 Haziran 1935 tarihli nüshasındaki bir haberde Abıhayat suyunun çıktığı bahçenin düğün, bayram yeri olduğu yazılmıştır.
TREN İSTASYONUNDAKİ REKLAM
Gazeteci Musa Ataş, bu davadan sonra suyun çıktığı bahçeye uğramamış fakat Ankara’dan dönerken Eskişehir istasyonunda gözüne çarpan Abıhayat reklamı,onun yeniden buraya ilgisini çekmesine neden olmuştur. Gazeteci, merak edip yeniden bu suyu görmek istemiş ve Muradiye istasyonunun yanından bahçelik arasına sapan dar bir yoldan ilerlemeye başlamıştır.
Musa Bey, şehir sokaklarının bile sulanmadığı bir günde suyun çıktığı bahçeye giden yolun bol bir suyla sulandığını, insanların nehir gibi bu bahçeye doğru aktıklarını, insan kalabalığının kum gibi kaynadığını, araba, otomobil, bisiklet, motosiklet vb. vasıtaların yolda izdiham oluşturduğunu, geçen seneden bu yana Abıhayat suyu sahibinin birkaç gazino daha açtığını, tutulan garsonların pervane gibi dönüp müşterilere su ve dondurma yetiştirmeye çalıştıklarını görür. Yine Musa Bey, zorla ikram edilen Abıhayat suyundan bir bardak içtiğini, gazinodan su içildiğinde para verilmediğini fakat şişe ve damacanayla doldurulup dışarıya götürüldüğünde şişe başına 20 para alındığını, evlerine kadar su isteyenlerden ise 30 kuruş para istendiğini, suyun yeni tahlillerinin yapıldığını, bahçe sahibinin ayrıca Ekonomi Bakanlığından araştırma ruhsatnamesi aldığını, Bakanlığın da kendisinden tahlil için su istediğini henüz buna ait tahlil sonucunun gelmediğini, halkın da bu sudan fayda gördüğü için rağbet gösterdiğini belirtir.
Kaynakça:
1-Akşam, 13 Ağustos 1934, s.4
2-Cumhuriyet, 13 Teşrinisani 1932, s. 5
3-Cumhuriyet, 22 Teşrinisani 1932, s. 5
4-Cumhuriyet, 14 Temmuz 1934. S.5
5-Cumhuriyet, 10 Haziran 1935, s.5
6- Hakkın Sesi, 1 Ekim 1934, s.1
7- Hakkın Sesi, 11 Aralık 1934, s.1
8- Son Posta, 10 Kasım 1934, s. 11