Kaça sattınız?

Her sabah Bursa Büyükşehir Hali’nden çıkan araçların halini görünce direksiyon başında reaksiyon gösteriyorum: İnsan en azından bir branda çeker de sebzeyi meyveyi tozdan çamurdan korur. Ama kimin umurunda? Malı kamyonetine yükleyenin derdi ‘Kaça satar ne kadar kazanırım!..’ O sırada Asuman Kurt Öge, cümleyi tamamladı: İnsan eğitildikçe ehlileşir!.. Gerçekten öyle mi acaba? Düşündüm… Yok arkadaş, biz

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.bursasehrengiz.com/

Her sabah Bursa Büyükşehir Hali’nden çıkan araçların halini görünce direksiyon başında reaksiyon gösteriyorum:

İnsan en azından bir branda çeker de sebzeyi meyveyi tozdan çamurdan korur. Ama kimin umurunda? Malı kamyonetine yükleyenin derdi ‘Kaça satar ne kadar kazanırım!..’

O sırada Asuman Kurt Öge, cümleyi tamamladı:

İnsan eğitildikçe ehlileşir!..

Gerçekten öyle mi acaba?

Düşündüm… Yok arkadaş, biz eğitildikçe yabanileşmişiz!

Hele geleneksel kültürün kaynağı köyden kopup, asgari ücretli şehirlilere dönüşünce daha da vahşileşmişiz!..

***

İyi de hiç eğitim almasa bile insanın genetik bir kültürü vardır. Ama anlaşılan GDO’lu ürünleri tükete tükete ondan da eser kalmamış…

Şu kadar yıl okuduk da Türk kültürüne dair tek bir bilgi öğrenemeden diplomalı olduk. Bu yetmezmiş gibi ilk, orta ve lisede din kültürü ve ahlâk bilgisi adı altında çaktırmadan Arap kültürünü öğrendik…

Öyle ki tarih yolculuğunda önce Çinlileşen, sonra Farslaşan ve Araplaşan, yetmezmiş gibi üstüne başına Batı sosu döken Türk Milleti, bugün tanınmayacak hale geldi…

Halimizi bilmeden Türkistan coğrafyasındaki devletlerimize “Türki Cumhuriyetler” diyecek kadar yüzsüzleşebiliyoruz!

Oysa gerçekte Türki olan bizden başkası değil!..

***

Konuşmaya gelince herkes dilinden “Oğuz Kaan ve Töresi”ni düşürmüyor ama “töre nedir?” sorusuna cevap veremiyoruz…

“Adalet ve iyilik” üzere şekil bulmuş, doğayı korumayı, insanı yaşatmayı, kamu malını korumayı, yardımlaşma ve dayanışmayı, dosdoğru olmayı, sevgiyi ve muhabbeti, sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumu ve de şurayı esas alan hırsızlık, arsızlık, hile ve israfı yasaklayan Türk töresine (kanunlarına) başka anlamlar yüklemişiz.

“Töreli” olarak tarihe adını yazdıran bu milletin çocuklarına bugün “töre” denilince “cinayet” veya “namus belası” cevabını alıyorsunuz. Bu cevap bile nasıl Arap feodal kültürüne teslim olduğumuzu anlatmaya yetiyor!

Binlerce yıllık medeniyetini kanunlarıyla yaşatan Türk Milleti, ne acı ki bugün Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel eserinde değindiği gibi mankurtlaştı / mankurtlaştırıldı

***

Tam bunları düşünürken, radyodan Danıştay’ın Andımız’la ilgili kararı okunuyordu…

Kendi kendime mırıldandım:

“Hayatlarında ağız dolusu Türk’üm diyemeyenler Türk Milleti adına karar veriyor, adalet dağıtıyor… Yazık ne dini ne de Türklüğü anlamışız…”

Gerçekten Türkiye, bugün 100 yıl önceki kirli fikirlerin bataklığına, zehirli örgütlerin ve cemaatlerin cirit attığı bir diyara dönüşmüş halde…

Arap’ın sadece Arapları kabul ettiği, diğer Müslümanları köle olarak gördüğü ümmetçilik anlayışının, İngiliz sunumlu haline kendini kaptırmış olanlar, Osmanlıcılığın Balkan felaketinde, siyasal dinciliğin ise Hicaz ve Mısır’ın kaybıyla tükendiğini göremeyecek kadar körler!

Mustafa Sabrilerin, Reşit Rızaların çocukları şimdi yine sahnedeler!..

Çaktırmadan bizi akılsız yani “Etrak-i bî-idrak” gören zihniyeti yeniden kurumsallaştırmaya, devletleştirmeye çalışıyorlar…

“Baban bile olsa Türk’ü katlet” diyen Divan-ı Hümayun Katibi Kadimî’nin izinden yürüyenlere soruyorum:

“İnsanların tanışmaları için kavimler üzerine yaratıldığını” vurgulayan Hucurat Suresi 13. Ayet, “doğru olmayı” emreden Hud Suresi 12. Ayet, “çalışkan olmayı” emreden Necm Suresi 39. Ayet, “küçükleri korumayı ve yaşatmayı” emreden Enam Suresi 151. Ayet, “büyükleri korumayı, hatta onlar için dua etmeyi” emreden/öğreten İbrahim Suresi 41. Ayet ve yine “yurdu sevmeyi ve korumayı” emreden Mümtehine Suresi 9. Ayet’in ışığında; ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir…’ şeklindeki Andımıza itiraz ve yasaklama ile siz neyi örtmüş oldunuz?

***

Aslında sizin düşmanlığınız;

Referansı “merhamet ve danışarak iş yapmayı” emreden Âl-i İmran Suresi 159. Ayet gibi, “meclisi yani demokrasiyi” işaret eden Şûra Suresi 38. Ayet ve “krallığı yani tek adamlığı yeren” Neml Suresi 34. Ayet olan Türkiye Cumhuriyeti’ne…

Asırlar sonra bu millete atasını, şanlı tarihini hatırlatan yiğitlere. O yiğitlerin emperyalizme karşı kazandığı zafere ve açtıkları yola…

Türk’ü öz vatanında kölelikten kurtaran vatan evlatlarına…

Sizin anlayacağınız;

Allah ile aldatmak, Allah’a din öğretmekle geçinen ve de bu memleketin makamlarını işgal eden zavallılar, kasasına branda sarmadan meyve sebze ticareti yapan esnaf kadar bile masum değiller…

Onların asıl görevi;

Siyonist, Helenist ve Slavist kuşatma sürerken kale kapısını içten açmak…

“Truva atı” olan alacağını almıştır zaten…

Hadi söyleyin bakalım kaça sattınız bizi?..