Prof. Dr. Cengiz ALYILMAZ
ESKİ TÜRK BOY VE TOPLULUKLARINDA SU İLE İLGİLİ ULAŞIM ARAÇLARI
Türk boy ve toplulukları “toprak”, “su”, “hava” ve “ateş”i evrenin ve insan hayatının dört temel unsuru ve vazgeçilmezi olarak kabul edip kutsal (ıduk) saymışlardır. “Su”yun Türklerin yaratılışla ilgili mitlerinde, destanlarında başlıca unsurlardan biri olarak yer almasının gizemi de burada yatmaktadır:
üze türük tengirisi türük ıduk yiri subı ança etmiş türük budun yook bolmazun tiyin bodun bolçun tiyin kangım ilteriş kaganıg ögüm ilbilge katunug tengisi töpüsinte tutup yügeri kötürmiş erinç: Yukarıdaki Türk Tanrısı (ve) Türk kutsal yer ve su (ruhları) şöyle yapmışlar: Türk Milleti yok olmasın diye, millet olsun diye, babam İlteriş Kağan’ı (ve) annem İlbilge Katun’u yüceltip yükseltmiştir (KT D 10-11; Alyılmaz, 2005: 44; Tekin, 1988: 10-11).
Bu bağlamda Türklerin “su”yu ve “su”yun uzantısı olan akarsuları, gölleri, denizleri ve okyanusları da kutsal saydıkları (ıduk sub); (maddi ve manevi anlamda) temizliğin, arılığın, duruluğun, bolluğun, bereketin, huzurun, sağlığın, gücün, egemenliğin ve ölümsüzlüğe uzanan yolun da sudan / bengü sulardan geçtiği düşüncesine sahip oldukları bilinmektedir.
Foto 1: Kırgızistan tarihî Balasagun / Burana şehrinde elinde
bengi su (ölümsüzlük suyu) kadehi / ayağı tutan bir kağanı tasvir eden heykelin görüntüsü
Foto 2: Bölgede yaşayan Türkler tarafından kutsal kabul edilip etrafındaki
ağaçlara bezler bağlanan Lena Irmağından bir görüntü (Foto: Aleksandr LESNYANSKİY)
Foto 3: Isık (Iduk) Göl’de bir Kırgız çocuk
Suya kutsiyet atfedip apayrı bir önem veren Türk boy ve toplulukları tarihin her döneminde avcılık (balıkçılık) ve ulaşım alanlarında sudan en ileri derecede yararlanmayı da ihmal etmemiş; akarsuların, ırmakların, göllerin, denizlerin… bulunduğu bölgelerde sal, kayık, tekne, kano, gemi vd. araçları hem ulaşım hem de avlanma aracı olarak kullanmışlardır.
Yüzmeyi, suda avlanmayı, su taşımacılığından yararlanmayı iyi bilen eski Türk boy ve topluluklarının yaşadıkları bölgelerde söz konusu ulaşım araçlarının tek kişilik ve çok kişilik türlerinin kaya üstü tasvirlerine yer verilmiş olması tesadüfi değildir.
Foto 4: Lena Irmağı yakınlarındaki kayalıklarda bulunan kayık tasvirleri
(Foto: Votske İrina MİHAYLOVNA: http://turizm.ngs.ru/local/baikal/sights/2984)
Foto 5: Lena Irmağı yakınlarındaki kayalıklarda bulunan kayık tasvirlerinden
birinin yakın görüntüsü (Foto: http://www.baikaldivo.ru/falbum/RUS/024/index.htm)
Türkçenin tarihî metinlerinde yer alan bazı ileri dil ögeleri / kavram işaretleri de Türk boy ve topluluklarının su ile ilgili ulaşım araçlarını (sal, kayık, tekne, gemi) kullanmalarının tarihini oldukça eski dönemlere götürmeye imkân vermektedir:[22]
aġ: Ağ, ilmikli kapan; balık ağı (KB 23412; KB 348; KB 1605).
arġaġ: Balık avlamak için kullanılan olta (DLT I; Atalay, 1985: 141).
av: 1. Av, avlanma. 2. File, ağ; balık ağı, sürtme ağı (KB 6310).
avçı: Avcı (KP 18; DLT I; Atalay, 1985: 311).
balıḳ: Balık (TT VII 427; KB 3205; DLT I; Atalay, 1985: 379).
bir ada ol erür talım balık odug erken saklanmadın tuşar alkunı kemi birle singürür: Bir(inci) tehlike şudur: Canavar balık uyanıkken insan dalgınlıkla onunla karşılaşabilir; (balık) bütün (yolcuları) gemi ile birlikte yutar (KP 17; Hamilton, 1998: 35).
balıḳçı: Balıkçı (Suv. 6026; TT IV A56; KP 1-2).
tarıg tarıyu ȁmȁri tınlıglarıg kuşçı keyikçi balıkçı avçı torçı tuzakçı bulup ayıg kılınç kılur … tınlıglarag ölürür: (Bir taraftan) toprak sürülürken (diğer taraftan) kuşçular, geyikçiler, balıkçılar, avcılar, torcular, tuzakçılar (da) sayısız canlı bulup kötü işler yapıyor (ve) canlıları öldürüyor (KP 1-2; Hamilton, 1998: 27).
balıḳlıġ: Balıklı, balığı olan (DLT I; Atalay, 1985: 498).
balıḳsa-: Balık yemek iste-, canı balık iste– (DLT III; Atalay, 1986: 334).
başġan: Büyük balık (DLT I; 438; ).
çabaḳ: Türk gölünde bulunan ufak bir balık (DLT I; Atalay, 1985: 381).
deŋiz: Deniz (DK D 55-5; Ergin, 1994: 108).
Ağ sakallu Dede Korkut’dan öğüt aldum, ala yatan kara tağları aşdum, ilerü yatan Kara Deŋiz’e girdüm, gimi yapup kömlegüm çıkardum, yilken kurdum ilerü yatan deŋizi deldüm kiçdüm (DK D 206-13; Ergin, 1994: 201).
gimi: Gemi (DK D 45-2; Ergin, 1994: 101; DK D 55-5; Ergin, 1994: 108; DK D 206-13; Ergin, 1994: 201-202).
Çağnam çağnam kayalardan çıkan su
Ağaç gimileri oynadan su
Hasan ile Hüseynüŋ hasreti su (DK D 45-2; Ergin, 1994: 101).
***
Ağaç ağaç dir isem saŋa erilenme
Mekke ile Medinenüŋ asası ağaç
Böyük böyük sularuŋ köprüsi ağaç
Kara kara deŋizlerüŋ gimisi ağaç (DK D 55-5; Ergin, 1994: 108).
izdeŋ: Balık avlanan bir çeşit ağ; balık tutulurken kullanılan bir alettir (DLT I; Atalay, 1985: 116).
ḳayġıḳ: Kayık (DLT III; Atalay, 1986: 175; DLT I; Atalay, 1985: 100).
tagıg ukrukın egmes tengizni kaygıkın bügmes: Ulu dağ kementle eğilmez; deniz kayıkla kapanmaz (önü gerilmez) (DLT I; Atalay, 1985: 100).
Foto 6: Krasnoyarsk Müzesinde sergilenen ve petroglif alanlarındaki
kayık tasvirleriyle büyük benzerlik gösteren bir kayığın görüntüsü
ḳayġuḳ: Kayık (DLT III; Atalay, 1986: 175).
Kar buz kamug erüşdi Kar buz tamamen eridi
Taglar suvı akıştı Dağların su(lar)ı aktı
Kökşin buluk örüşdi Mavi bulut belirdi
Kayguk bolup egrişür Kayık gibi dolanır (DLT III; Atalay, 1986: 175).
kéme: Kayık, sandal, tekne, gemi (KB 3384).
oğul kız törüse kémesi sınur
kéme sınsa suwda tirig kim kalur (KB 3384).
kémiçi: Gemici, denizci (KP 225).
kemi: Gemi, kayık, tekne, sandal (DLT I; Atalay, 1985: 179; DLT III; Atalay, 1986: 235; KP 357; Suv. 61321).
ekinti suvda suv öŋlüg taglar bar kemi susip sınur kişi alku ölür üçünç suvda yekler urup kemi suvka çomurur: İkinci (tehlike şudur): Suda su renginde dağlar var; gemi (bu dağlara) çarpıp parçalanır ve insanlar hep ölürler. Üçüncü (ise tehlike şudur): Suda şeytanlar vurup gemiyi suya batırırlar (KP 17; Hamilton, 1998: 27).
kimi: Gemi; Oğuzlar’dan başka Türkler böyle kullanırlar (DLT III; Atalay, 1986: 235).
Kimi içre oldurup Gemi içre oturup
Ila suwın keçtimiz; İli suyunu geçtik;
Uygur tapa başlanıp Uygurlara yönelip
Mıŋlak ilin açtımız. Mıŋlak elini açtık
(DLT III; Atalay, 1986: 235)
Foto 8: Şalabolino’daki (Rusya Federasyonu Krasnoyarskiy Kray bölgesi)
petroglif alanlarında bulunan iki kayık ve içindekileri yansıtan panonun görüntüsü
(Foto: http://www.geocaching.su/)
Foto 9: Gobustan’ın Küçük Taş bölgesinde kayık içindekileri yansıtan panonun görüntüsü
kürgek: 1. Kürek, bel. 2. Kayık küreği, kürek (DLT II; Atalay, 1985: 289).
oluḳ: 1. Oyuk ağaç, tekne, oluk, yalak. 2. Kayık (DLT I; Atalay, 1985: 67-68).
salla-: Salla yüz-, (ırmağı) sal üzerinde geç– (ŞU25).
taluy: Deniz, okyanus (KP 264; KT G3).
mDmGT : GCik : akjolt : mDLOS : iGTAkizj : hofw : ORGLi
ilg(e)rü : ş(a)n{tun{g : ¥(a)zı…a t(e)gi : sül(e)d(i)m : †(a)¬u¥…a : kiç(i)g : t(e)gm(e)d(i)m: Doğuda Şantung Ovası’na kadar ordu sevk ettim, denize / okyanusa (da) az gitmedim (KT G 3; Tekin, 2003: 32-33: Alyılmaz, 2005: 30).
tamġa: Gemilerin demir attıkları iskele veya liman (DLT I; Atalay, 1985: 424).
tôr: Ağ, tor, tuzak (Suv 1232).
torçı çıvġaçı: Ağ ve ilmikli kapan ile avlanan (kimse); avcı (TT IV A57).
torçı tuzaḳçı: Ağ ve ilmikli kapan ile avlanan (kimse); avcı (KP 18).
uçan: Kıpçakça; iki yelkenli (iki yelkeni olan) gemi (DLT I; Atalay, 1985: 122).
yérçi suvçı: Rehber denizci, kılavuz (kaptan) (KP 23-24).
ol ödün baranas uluşta bir edgü alp yerçi suvçı bar erti kaç kata taluyka kirip beşer yüz erin barıp esen tükel kelmiş erti: O sıralarda Benares ülkesinde iyi (ve) yiğit (bir) kılavuz (kaptan) var idi. Okyanusa defalarca gitmiş; her seferinde beş yüz adamla yola çıkmış (ve) sağ salim dönmüş idi (KP 23-24; Hamilton, 1998: 38).
yilken: Yelken, yelkenli (gemi) (DK D 206-13; Ergin, 1994: 202).
yilken kur-: Yelken aç- (DK D 206-13; Ergin, 1994: 201).
yüz-: (Suda) yüz– (DLT III; Atalay, 1986: 59; Man I 1713).
Bin yılı aşkın bir süre önce su, suda avcılık, balıkçılık ve su ulaşımı ile ilgili kavram işaretleri, deyimleri, vecizeleri, atasözleri… bulunan bir dilin binlerce yıl öncesine dayanan bir kültürün taşıyıcısı olduğuna da kuşku yoktur.
Gobustan’daki petroglifler, gemi tasvirleri öncelikle bugün bu bölgede yaşayanların uzak geçmişleriyle ve onların atalarıyla, dedeleriyle ilişkilidir.
Ekleme:
“Gemi” sözcüğünün kökeni konuyla ilgili kaynaklarda ve köken bilgisi sözlüklerinde genelde Türkçe olarak belirtilir. Ancak sözcüğün etimolojisi hakkında pek fazla bilgiye yer verilmez.
Kıpçak Türklerinin yaşadıkları bazı ülkelerde (Kırgızistan, Kazakistan, Tuva, Dağlık Altay, Hakasya…) (özellikle suyun, ırmağın, gölün olduğu bölgelerde) tarafımızdan yapılan araştırmalarda ve derlemelerde gemi sözcüğünün komu, gomu, kömü, kümü, gümü vd. şekillerde telaffuz edildiği (Kıpçak Türkçesinin kullanıldığı Anadolu ağızlarında da benzer şekillerin bulunduğu) tespit edildi.
Gemi sözcüğünün Türkçenin en önemli tarihî kaynaklarında geçen kéme, kemi, kimi, gimi şekillerinin ileri dil ögeleri olması; bu sözcüklerin kökeninin de kobı / gobu kavram işaretine dayanması kuvvetle muhtemeldir.
Uyarı:Gobustan’daki kaya üstü tasvirler arasında en karakteristik özellik taşıyan kayıkların burun kısımlarındaki “güneş” sembollerinden hareketle İskandinav halklarının köklerini Gobustan’da arayanlar da savlarında “kendilerince” haklı olabilirler. Ancak o zaman bu bilim insanları Türk boy ve topluluklarının yazıları (eski Türk Alfabesi / (Kök)türk Alfabesi) ile kendi yazıları (Runik Alfabe) arasındaki benzerliği de dikkate almalı; Türk boy ve toplulukları ile İskandinav halkları arasındaki muhtemel akrabalık ilişkilerini Türk bilim adamlarıyla ortak projeler yapıp daha ciddi bir şekilde araştırmalıdırlar.
Foto 10: Kayıkçı ve kayıkları tasvir eden bir görüntü (KTÜ Konukevi; Trabzon)
[22] Türkçenin temel kaynaklarında su ile ilgili pek çok terim bulunmaktadır. Bunlardan Dîvānu Luġāti’t- Türk’te geçenler için bk. Develi: 2011, 425-444.