SAVAŞ KADAR ÖNEMLİ KURUM
Vahap DAĞKILIÇ Şair-Yazar
Avcılık; bir canlının farklı amaçlarla başka bir canlıyı, ölü veya diri olarak ele geçirmek için yürüttüğü bir eylemdir. Muktedir olma ve güç gösterisi ve bir üstünlük sembolü olan av, önce bir geçim kaynağı olarak ortaya çıkmış, tarih boyunca tek başına ya da gruplar hâlinde yapılmıştır.
Avcılık, zamanla toplumların genel ekonomik karakterlerini belirleyecek kadar etkili olmuş ve ilk çağlarda halkın başlıca uğraşısı olmuştur.
At binen, kılıç kuşanan, hayvan besleyen, kımız içen, deri veya kıl çadırlarda oturan Türk boylarının kültürlerinde ve sosyal hayatlarında, avcılığın derin izleri görülmüş, gerek Orta Asya’da gerek Ön Asya’da çok eski devirlerden beri avcılık günlük hayatlarının bir parçası olmuştur. Asırlar öncesinden günümüze kadar gelen Türkler, zengin av kültürlerini de günümüze kadar yaşatarak getirmişlerdir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan avcılık, Türkler’in ekonomik ve sosyal hayatında etkili olmuş, savaş kadar önem taşıyan bir kurum hâline gelmiştir.
Sultan Selim avlanıyor. (Minyatür)
TÜRKLER İÇİN VAZGEÇİLMEZ…
İnsanlara eğlence ve pratik yapma fırsatı sunan avcılık, binlerce yıllık geçmişe sahip Türkler’in ata sporlarından biridir. Tarihin derinliklerinde gelen av geleneği, Türkler’in vazgeçilmez hayat tarzıdır. Köklü bir av kültürü ve geleneği olan Türk av kültürü, geçmişten geleceğe, bir bütünlük içindedir. Av kültürüne en yakın milletlerden biri de Türklerdir.
Türk toplumunda tarım ve hayvancılık alışkanlığının pekişmesinde, önce göçebelik özelliği, sonra da toprağa bağımlılığı önemli bir faktördür. Su kıyısında olan Türkler, deniz ürünlerinde yararlanmak için de balık avcılığı yapmıştır.
Tabiat ve doğayla birlikte olmanın yollarından biri olan avcılık, Türkler’de bir etkinlik olarak kullanılmış, devlet saltanatında da bütün haşmetiyle devam etmiştir.
Avcılık, Türkler’de sadece yemek ihtiyacı, geçim, dinlenme ve eğlenme amaçlı olarak yapılan bir işlev değil, aynı zamanda kadınlarında katılıp aktif olarak rol aldığı ciddi bir aktivite, spor ve savaş hazırlığı olarak, geniş kapsamlı ve görkemli biçimde ön plana çıkan bir etkinliktir.
Etleri ile karınlarını doyurdukları avlarının kürklerinden kalpak ve giysi, boynuzlarından savaş ve müzik aleti, derilerinden kın, çizme, kemer yapan Türkler’de avlanmak, Hunlar döneminde bir sisteme bağlanılmış, sosyal hayatta çok önemli bir yer tutmuş, bozkır devletlerinde ise savaş taktiklerinin geliştirildiği bir geleneğe dönüşmüştür.
Türkler, İslam dininin koyduğu ahlak kuralları ve Türk töresinin ışığında hareketle, avcılık niteliği olan hayvanları sembol olarak seçmiş, adlarını çocuklarına vermişlerdir. Liderliğin ve kuvvetin sembolü ‘Aslan’ın, ordularının kılavuzu olarak ve yol göstericisi görülen ‘Kurt ’un, en yakın dost olarak kabul edilen ‘At’ın, 24 Oğuz boyunun sembolü ‘Kuş’ların, Türkler’de hep ayrı bir yeri olmuş, kutsal saydıkları hayvanların resimlerini paralarının üzerine basmış, avcılar kuşları beslemiş, onları eğitmişlerdir.
MİLLİ KÜLTÜR PARÇASI OLARAK AVCILIK
Güçlü ordu ve devletinin oluşmasına, atış maharetini geliştiren cesur insanların yetişmesine, zor doğa koşullarına alıştırarak yeteneklerinin artırılmasına katkısı olan av merakı ve avcılık, Türkler’de milli kültürün bir parçası olmuş, günümüze kadar süregelmiştir.
Avcılığın çok düzenli bir teşkilat durumuna getiren, emir ve komutanların katılımı ile “genel avlar” ve Padişahın katıldığı “özel avlar”, diye iki türlü av düzenleyen ilkin Selçuklular olmuştur.
Sadece hayvan vurma gayesi gütmeyen avcılık, avlanma tutkusu ile birlikte farklı beldelerde avlanırken, çeşitli zümrelerden insanların kaynaşmasına da aracı olmuştur. Nişancılık, binicilik kılıç ve mızrak kullanımı, ok atıcılığı, alçak gönüllülük, merhamet ve bağışlama, avcılık sayesinde ivme kazanmıştır.
Avcılık, Türkler’de, yönetenler ile yönetilenleri ortak amaç için bir araya getirmiş, dostluk ve arkadaşlık ilişkilerinin gelişmesine, bireyler arasındaki samimiyet paylaşım dayanışma gibi sosyal bağların güçlenmesine; inançların tazelenmesine, geleneklerin sürmesine, törelerin kökleşmesine, ekonominin yenilenmesine kapı aralamış, insanları birleştirici işlevlere sahip bir sosyal aktivite olarak her zaman yerini korumuştur.
Selçuklular’la Anadolu’ya taşınan Türkistan av geleneği ve kültürü, Türkler’de, eğlenceden çok askerin talimli tutulması, manevra kabiliyetinin arttırılmasında önemli bir etken olmuştur. İslami, bakımdan belirli şartlarda mubah kılınmış olan avlanmak, Türkler’de, ‘tebaaya bir ihsandır’, kutsaldır ve bir ata sporudur.
‘KARTAL’LA AVCILIK…
Türkler arasında kara avcılığı yanında, suda ve hava avcılığı da yaygın bir şekilde bilinmektedir. Av ve avcılık konusunda ortak bir kültüre sahip olan Türklerin, en eski avlanma şekillerinden biri de kartalla avcılıktır.
Türk avcılığında, hayvanların adında gelen, yayla, göl, düzlük, dağ, isimlerine rastlamak mümkündür. Yapılan sürgün avları, padişahlara, askerlerinin, komutanlarının, şehzadelerinin, geride kalan halkının kabiliyetlerini öğrenmek, savaşa girebilecek şekilde yetişip yetişmediklerini görmeye de vesile olmuştur.
Türkler’de ilk olarak, avın yapılışını ve kurallarını yasa ile belirleyen avcılığı yasa ile devlet düzenine ilk koyan av için, “savaş okulu” diyen Moğol Han’ı Cengiz’dir. Bugünkü avcılığın hukuki temellerini teşkil eden avcılık için Türkler, zamanla av ve avcıya dair yasalar ve yasaklar getirmiş, avcılığı kuramsallaştırmıştır.
İlk zamanlar sopa ve taşlarla, başlayan, daha sonra, olta, ok, yay, sadak, sapan, süngü, mızrak, ağ, kement balta, vb. ile devam eden aletler, yerini zamanla gelişmiş silahlara bırakmışlardır.
İLK AVCILIK KİTABI
“Saydname-i Melikşahi” adı verilen ilk avcılık kitabı Oğuz soyundan ava merakıyla ün yapmış Selçuklu Sultanı, Sultan Melikşah (Aralık 1072 – Kasım 1092) tarafından yazdırılmıştır.
Aile ilişkilerini etkileyecek düzeyde ağırlıklı yeri olan, büyük önem verilen avcılık töresi gereği, ava çıkacak olan avcılar o gece yapacağı her şeyi sır gibi saklar, kimseyle konuşmaz, eşlerinden ayrı yatarken, yeni doğum yapmış eşlerine temiz sayılmadığından dolayı av eti yedirilmezmiş.
Av hayvanlarının davranış biçimlerini çok iyi bilen ve ona göre gerekli önlemleri alan Türkler’de, hiçbir av, çok aşırı bir alışkanlık haline getirilmemiş.
Osmanlı döneminde yasalarla sınırlandırılarak, avlanmakta kullanılacak silahlar belirlenmiş, av hayvanlarının neslini devam ettirebilmek, için av faaliyetleri devamlı olarak denetim altında tutulmuştur. Tezkeresiz avcılık suç sayılmış, hudutlar ve stratejik bölgelerde ki avlanma yasağı korunmuştur.
Türkler’in bir bütünlük ve süreklilik arz eden av kültüründe, farklı tabiat şartlarında ve arazi biçimlerinde yapılan “Siğir” adı verilen büyük genel avlarda, “şeylan” yani şölen ya da “çeşn” denilen büyük ziyafetler düzenlenmiş, avlanmanın hünerlerine dikkat çekilmiştir.
Ava gidiş hazırlıkları sonra, törensiz yapılan günübirlik avlar haricinde, uzun zaman alan ve günlerce devam eden sürgün-sürek avları, törenle yapılan avlardır. Av sonrası verilen partiler de av kadar canlı ve eğlenceli olmuştur.
Av hayvanlarına karşı büyük bir saygı duyan Türkler, avlanırken “alıcı” denilen atmaca, kartal, doğan ve şahin gibi eğittikleri avcı kuşları, tazı ve diğer av köpeklerini kullanmış, avcılık devlet düzeyinde benimsenmiş ona savaş okulu niteliği kazandırılmıştır.
AVCILIĞIN YARATTIĞI MESLEKLER…
Hayvanın canlı ele geçirildiği avlanma biçimlerini de uygulayan Türkler’de, avlanmada kullanılmak üzere tazı, pars, zağar ve yırtıcı kuşları eğiterek ava alıştıran av halkına, yaptıkları işlere göre sekbanlar, doğancılar, atmaca avcıları, çaylak avcıları, akbaba avcıları, turnacılar ve zağarcılar gibi adlar verilmiştir. Köpek muhafızı anlamına gelen sekbanlar, tazılarla birlikte ayrıca harp köpeklerini de beslemiş ve yetiştirmişlerdir.
Orta Asya kökenli bir gelenek olarak takip edilen avcılık, Türklerde çok köklü bir avcılık ahlakını da zamanla oluşturmuştur. Sınıf farkı, meslek farkı olmayan avcılıkta, avlanma ilkelerine uyan ve avcı etiği edinmiş Türkler, avlanacağı arazide tam bir strateji uzmanı gibi davranmıştır. Av ve yaban hayatına özenle sahip çıkan, avcılığın örf ve adetlerini sahiplenen, geleneksel değerlerine uyan, avcılık felsefesini bilen ve kültürünü yaşatan bir millet olarak tarihte yerini almıştır.
Alıntılanan kaynaklar;
Sürdürülebilir Avcılık İçin Temel Eğitim T.C. Orman Ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma Ve Milli Parklar Gen. Müd.
XVI. Yuzyılda Av ve Avcılık, Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 1.
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Cilt 1.
Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt 11.
Avcılık. Türkün Tabiatla Savaş Eğitimi. Kültür Ve Spor İşbirliği Dergisi, Sy; 1.
Türk Kültüründe Avcılığın Temel Dayanakları. PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5 Doç Dr. Özbay Güven, Doç Dr. Gülten Hergüner
Ergin Muharrem, Dede Korkut Kitabı. TDK Yay. Ankara 1989.